29 Aralık 2018 Cumartesi

Gözlerdeki bu belirtilere dikkat

Günümüzde cep telefonları ve bilgisayarlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldular adeta. Ancak gün boyunca ekran başında çalışmak, saatlerce cep telefonunda sosyal medyayı takip etmek, internetten alışveriş yapmak gibi etkenler nedeniyle gözleri aşırı kullanmak göz sağlığını önemli ölçüde tehdit edebiliyor. 

Örneğin göz kuruluğu ile göz yorgunluğunu tetiklemesi gibi. Bunların yanı sıra ortalama yaşam süresinin uzaması nedeniyle ileri yaş grubunda görülen sarı nokta hastalığı, katarakt, göz tansiyonu ile diyabete bağlı göz hastalıkları da artık daha çok görülüyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Müslime Akbaba göz hastalıklarına erken dönemde tanı konulduğunda sorunun genellikle kolay yöntemlerle tedavi edilebildiği, bunun aksine geç kalındığında ise kalıcı görme kaybı gibi ciddi sorunlar gelişebildiği uyarısında bulunuyor. Bu nedenle gözlerde bir yakınma geliştiğinde internetten hastalık taramak veya sorunu komşu önerileriyle çözmeye çalışmak yerine zaman kaybetmeden doktora başvurmak çok önemli.

Peki ama kimi zaman 'kendiliğinden geçer' diyerek önemsemediğimiz, kimi zamansa komşumuzun tavsiyesiyle çözüm bulmaya çalıştığımız yakınmalarımız hangi hastalıkların habercisi olabiliyor? Acıbadem Kadıköy Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Müslime Akbaba gözlerdeki belirtilerin hangi hastalıkların sinyali olabileceğini anlattı önemli bilgiler verdi.

Görme bozukluğu

Görme bozukluğu genellikle çocuklarda kırma kusurları, göz kayması ile göz tembelliğine işaret ediyor. Gençlerde çoğunlukla kırma kusurlarının habercisi olurken, orta ve ileri yaşta katarakt, göz tansiyonu ve sarı nokta hastalıklarıyla ilişkili oluyor. Prof. Dr. Müslime Akbaba ayrıca 40 yaş sonrasında uyum gücünün azalması sonucu yakın görme bozukluğu geliştiğini belirterek, "Bu tamamen fizyolojik bir durumdur, hastalık olarak değerlendirmemek gerekiyor" diyor.

Gözlerde kanlanma

Göz yüzeyinin tepkisel bir reaksiyonu olarak belirtilen gözlerde kanlanma sıklıkla yüzeysel kılcal damarların genişleyip belirginleşmesi nedeniyle oluşuyor. Göz kuruluğunun en yaygın belirtisi olmanın dışında konjonktivit (gözlerin beyaz kısmı ile göz kapaklarının iç kısmını kaplayan ince ve şeffaf bir zar olan konjonktiva tabakasının iltihaplanması) ile blefarit (kapak kenarı iltihabı) veya keratit (kornea iltihabı) gibi enfeksiyonlar ve alerjik hastalıklarda da gelişebiliyor.

Göz ağrısı

Ağrı göz çevresinde veya göz arkasında hissedilebiliyor. Göz kuruluğu, göz tansiyonu, gözlerde uçuk gibi bazı göz enfeksiyonları, arpacık ile göz migreni ağrının başlıca sebebi. Sinüzit de göz ağrısı yapan en önemli sebeplerden birini oluşturabiliyor.

Gözde yaşarma

Gözyaşı üretiminin ya da boşaltımının bozulması gözlerde yaşarmaya neden olabiliyor. Toplumdaki yaygın inanışın aksine göz kuruluğu refleks yolla gözde yaşarma belirtisi verebiliyor. Bunların yanı sıra alerjik hastalıklar, toksik ortamlar ve enfeksiyonlar, alt göz kapağının gevşekliği, gözyaşı kanalcık ağızlarının dışa dönmesi veya tıkanması, gözyaşı kanalının tıkanması gibi durumlarda da drenaj yapılamadığı için gözlerde yaşarma oluşuyor. İleri yaşta göz kapağının gevşekliği de özellikle okuma faaliyetleri sırasında yaşarmaya neden olabiliyor.

Çapaklanma

Gözlerde çapaklanma sorunu oluştuğunda aklımıza ilk olarak enfeksiyon geliyor. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Müslime Akbaba toplumdaki yaygın inanışın aksine çapaklanmanın her zaman enfeksiyon belirtisi olmadığını vurgulayarak, "Örneğin alerjik konjonktivit tablosunda sulanma ve kaşıntıyla birlikte çapaklanma da olabiliyor. Göz kapağı kenarı iltihabı, konjonktivit ile kreatit (gözün önünde yer alan kornea tabakasının iltihaplanmasıyla gelişen bir hastalık) tablosunda da çapaklanma gelişebiliyor. Gözyaşı kanalı tıkanıklığında da kızarıklık ve ağrı olmadan sadece sulanma veya çapaklanma oluşabiliyor" diyor.

Işık çakması

Prof. Dr. Müslime Akbaba gözlerde ışık çakmasının retina hastalıkları ve migrenin habercisi olabileceğini belirterek şunları söylüyor: "Retina yırtıkları ışık çakmaları şeklinde belirtiler verebiliyor. Özellikle yüksek miyop olan hastalarda ışık çıkmaları daha sık görülüyor. Erken teşhis edildiğinde lazer yöntemiyle yırtık çevresi kapatılarak dekolman, bir başka deyişle retina tabakalarının birbirinden ayrılması önleniyor. Retina yırtıkları acil tanı ve tedavi gerektiren bir durum. Çünkü erken dönemde tanı konulduğunda lazerle tedavi edilebilen bu tablo tedavide geç kalındığında retina dekolmanı (ayrılması) adı verilen ve körlükle sonuçlanabilen hastalığa neden olabiliyor. Görme alanında ışığın yanıp sönmesi, zikzaklı çizgiler, dalgalı görme ise migrenin tipik belirtisini oluşturuyor. Hastalarda bu belirtiler büyük kaygı yaratsa bile atak sonunda yakınmalar tamamen düzeliyor"

Gözlerde uçuşan siyah cisimler

"Hastalar gözlerde uçuşan siyah cisimleri nokta, çizgi, örümcek ve sinek gibi farklı şekilde tanımlıyorlar" diyen Prof. Dr. Müslime Akbaba sözlerine şöyle devam ediyor: "Bunlar gözün içindeki boşluğu dolduran, saydam jel yapısında olan ve vitreus adı verilen, şeffaf ortama düşen hücre kümelerinin retina üzerindeki gölgeleridir. Daha çok aydınlık ortamda ve açık zeminde görülüyorlar. Hatta katarakt ameliyatından sonra hastaların yeni şeffaf mercekleri nedeniyle farkındalıkları rahatsızlık verecek kadar artabiliyor" Bu yakınmalarla gelen hastalarda detaylı bir göz dibi muayenesinin yapılması gerekiyor. Çünkü göz içinde herhangi bir iltihap, kanama veya tümör de benzer belirtiler verebiliyor.

Işığa karşı hassasiyet

Işığa karşı hassasiyet; göz kuruluğu, hipermetropi, astigmatizma, alerji ve daha nadiren bazı doğuştan retina hastalıklarının sinyali olabiliyor. Küçük bir çocuğun ışıktan rahatsız olmasında altta yatan neden genellikle hipermetropi veya astigmat olurken, gençlerde ise alerjiyi, orta ve ileri yaşta ise göz kuruluğu sonucu oluşan kornea abrazyonunu düşündürüyor.

Bu muayeneler çok önemli   Prof. Dr. Müslime Akbaba hiçbir yakınma olmasa bile rutin göz kontrollerinin asla ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çekerek, "Rutin göz kontrolleri sayesinde ileride onarımı mümkün olmayan retina ve görme siniri gibi göz hasarları henüz ortaya çıkmadan önlenebiliyor" diyor. Prof. Dr. Müslime Akbaba hangi yaştan itibaren hangi sıklıkta rutin göz muayenesi olunması gerektiğini de şöyle açıklıyor:
  • İlk göz muayenesinin 6 aylıkken yapılması, doğumsal bazı hastalıkların erken tanısı açısından önemli.
  • Hiçbir göz hastalığı olmayan sağlıklı kişiler 50 yaşına kadar 2 yılda bir, 50 yaşından sonra da yılda bir kez göz muayenesinden geçmeye özen göstermeliler.
  • Herhangi bir göz problemi olan kişilerde ise o hastalığın gerektirdiği periyotlarda muayenelerin tekrarlanması da büyük önem taşıyor.

Vücut ağrıları ayırt edilmeli

Sabahları uyandıktan sonra başlayan ağrı ve tutukluluklar yarım saatten fazla sürüyorsa hastalık habercisi olabilir. 

Sabahları yaşanan vücut ağrıları ile ilgili önemli bilgiler veren Anadolu Sağlık Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, gece uykudan uyandıran ağrılara da dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, "Ağrı mı yoksa tutukluluk mu hissedildiği kişi tarafından mutlaka ayırt edilmeli" dedi.

Ağrı ile tutukluluk arasındaki farkın çok önemli olduğunu belirten Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, "Kişi uyandığında tutukluluk hissediyorsa bu yataktan kaynaklı olabilir ancak tutukluğun süresi oldukça önemli. Tutukluk yarım saatten uzunsa bir hastalığı işaret edebilir ve romatizmal hastalığın olup olmadığına bu tür durumlarda mutlaka bakılmalı" uyarısında bulundu.

Gece uyandıran ağrılara dikkat edilmeli

Gece yarısı uykudan ağrı nedeniyle uyanmanın da romatizmal hastalıklardan kaynaklanabileceğini söyleyen Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, "Hasta uyuduktan kısa bir süre sonra ağrıyla uyanıyorsa bunun altında bir enfeksiyon hastalığı, kanser ya da bir kireçlenme yatabiliyor olabilir. Bu tür durumlarda bu hastalıkların araştırılması oldukça önem arz ediyor. Yani uykudan uyandıran bir ağrı varsa ve uyandıktan sonra tutukluluk hissi yarım saatten fazla sürüyorsa mutlaka bir hekime başvurulmalı" dedi.

Ağrılar ayırt edilmeli

Ağrıların ayrılmasının önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Semih Akı, "2 tip ağrı vardır. Eğer mekanik ya da fiziksel nedenlerle bir ağrı meydana gelmişse, bu ağrılar çoğunlukla hareketle artan, istirahatle azalan ağrılar oluyor. Ancak hastalık habercisi olan ağrılar genellikle uykudan uyandırır ve istirahatle de gittikçe artar" şeklinde konuştu.

Böbrek sağlığı hakkında doğru sanılan 8 yanlış

Böbreklerde taş oluşumu, böbrek enfeksiyonları, kalıtsal böbrek hastalıkları… Dünyada 500 milyondan fazla insanda, yani her 10 kişiden 1'inde değişik derecelerde böbrek hastalığı mevcut. 

Ülkemizde de yapılan çalışmalarda; her 7 kişiden birinde böbrek hastalığı olduğu saptanmış. Ancak gerek dünyada gerekse ülkemizde oldukça sık görülen böbrek hastalıkları hakkında maalesef hala yeterli ve doğru bilgiye sahip değiliz. Acıbadem Maslak Hastanesi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Sevgi Şahin böbrek hastalıklarıyla ilgili farkındalığın az olması ve kulaktan dolma bilgiler nedeniyle hatalı davranışlar sergilemenin erken tanı ve tedaviyi çoğu zaman olumsuz etkilediğine işaret ederek, "Bunun sonucunda hastalık aslında tedavi edilebilir durumdayken kronik bir sürece doğru ilerleyerek böbrek yetersizliğiyle sonuçlanabiliyor" uyarısında bulunuyor. Peki böbrekler hakkında zihinlerimize kazınan bu hatalı bilgiler neler? Acıbadem Maslak Hastanesi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Sevgi Şahin toplumda böbrek sağlığı hakkında doğru sanılan yanlış bilgileri anlattı, önemli uyarılarda bulundu.

Yanlış: Belin her iki yanında gelişen ağrı, böbrek hastalığı belirtisidir

Doğrusu: Taş hastalıkları, tümör ve büyük kistler dışında, böbrek hastalıkları ağrı yapan hastalıklar değildir. Bazı durumlarda böbrek enfeksiyonları olarak adlandırılan piyelonefritlerde belin her iki yanında künt ağrı hissedilebiliyor.

Yanlış: İdrar çıkışının normal olması böbreklerin iyi çalıştığını gösterir

Doğrusu: Böbrek fonksiyonu yüzde 15'in altına düşene dek idrar miktarı azalmaz. Yani idrar çıkışının normal miktarlarda olması, idrar yaparken ağrı olmaması, her zaman böbreklerin iyi çalıştığını göstermez.

Yanlış: Çok su içmek böbrekleri temizler

Doğrusu: Böbrekler sağlıklı çalıştığında günlük alınan su miktarının fazla bir önemi olmuyor. Böbrek taşı hastalığında ise günlük içilen su miktarının 2 litreden fazla olması böbrek taşının tekrarlama riskini yüzde 60 oranında azaltıyor. Ancak böbrek fonksiyonu bozulduğunda, böbreğin atık maddeleri vücuttan temizleyebilmesi için günlük su tüketiminin 2 litrenin üzerinde olması gerekiyor.

Yanlış: Antibiyotik kullanmak böbreklere zarar verir

Doğrusu: Antibiyotik kullanımının gerekli olduğu durumlar, bakterilere bağlı gelişen enfeksiyonlardır. Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Sevgi Şahin ciddi enfeksiyonların da tedavi edilmediğinde böbrekleri etkilediğine işaret ederek şu bilgileri veriyor: "Dolayısıyla antibiyotikler enfeksiyon nedeniyle uygun dozlarda ve uygun süreyle kullanıldıklarında böbreklere zarar vermezler. Ancak hastanın böbrek fonksiyonlarını etkileyen diyabet ve hipertansiyon gibi başka hastalıklarının olması ve bu hastalıklar için kullanılan ilaçların antibiyotikler ile etkileşimi, böbreklerin daha kolay etkilenmesine yol açabiliyor"

Yanlış: Tansiyon ilaçları böbreklerde hasar oluşturur

Doğrusu: Yüksek tansiyon kontrol altına alınmadığında kalp, beyin ve böbreklere zarar veriyor. Tansiyon yüksekliği tedavi edilmezse yıllar içerisinde böbrek yetmezliğiyle de sonuçlanabiliyor. Sanılanın aksine tansiyon ilaçları sayesinde kan basıncı kontrolü sağlandığı için böbreklerin yüksek kan basıncına bağlı olarak zarar görmesi önleniyor.

Yanlış: Hastalıklarda ilaç yerine bitkisel ürünler kullanarak böbreklerimizi ilaçların zararlı etkilerinden koruyabiliriz

Doğrusu: Alternatif tedaviler olarak halk arasında yaygın kullanılan bitkisel ürünler, içeriklerinin tam olarak bilinmemesi ve ilaçlarla etkileşime girmeleri nedeniyle böbreklerde bir tür alerjik reaksiyon yoluyla nefrit olarak adlandırılan hastalıklara yol açabiliyor.

Yanlış: Süt ve süt ürünleri böbrek taşı yapar

Doğrusu: Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Sevgi Şahin tam aksine kalsiyumdan fakir bir beslenmenin böbrek taşı riskini arttırdığını belirterek, "Kalsiyum içeriği yüksek olan süt ve süt ürünlerinin belirli miktarlarda tüketimi böbrek taşı riskini azaltıyor. Ancak kalsiyum içeren ilaçların kullanımı ise taş oluşum riskini yükseltiyor" diyor.

Yanlış: Fazla çay içmek böbrek taşı riskini arttırır

Doğrusu: Sanılanın aksine, fazla çay içmek böbrek taşı riskini azaltıyor. Kahve tüketimindeki artış ise böbrek taşı riskini arttırıyor.

Meme kanseri artık gençleri de etkiliyor

Meme kanseri hastalığının en sık görüldüğü yaş aralığı 50-70 yaş arası kadınlar olmakla birlikte diğer bütün kanserler gibi her yaşta görülme riski vardır. 

Dünya genelinde menopoz sonrası kadınların bir hastalığı olarak bilinen meme kanserine yakalanma yaşının son 20 yıldır düştüğünü ve genç kadınlarda da görülmeye başladığını söyleyen Liv Hospital Ulus Meme Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu "Son yıllarda meme kanseri görülen hasta yaş ortalamasının daha gençlere doğru kaydığını görüyoruz. Türkiye gibi sosyal, kültürel ve ekonomik şartlara sahip ülkelerde meme kanserine yakalanma oranı genç kadınlarda da artmıştır" diyor. Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu meme kanseri ile ilgili bilgi verdi.

Türkiye'de 12 kadından biri meme kanserine yakalanıyor

Meme kanseri dünyadaki kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türüdür ve kansere bağlı kadın ölümlerinin de bir numaralı nedenidir. Son 50 yılda dünyada meme kanseri görülme sıklığı iki mislinden fazla artmıştır. Meme kanseri, sosyo ekonomik açıdan gelişmiş Batı ülkelerinde 50 yıl önce her 20 kadından birinde görülürken günümüzde her 8 kadından biri bu hastalığa yakalanıyor. Ülkemizde de bu oran son yıllarda gittikçe yükseliyor. Türkiye'de her 12 kadından biri hayatının bir döneminde meme kanserine yakalanıyor.

Meme kanserine yakalanma yaşı düşüyor

Amerika ve Avrupa ülkelerinde çok sık rastlanan meme kanseri olgularının ancak yüzde 7-8'i 40 yaş altındayken, ülkemizde 40 yaş altı meme kanseri olguları tüm meme kanseri olgularının yaklaşık yüzde 20'sini yani beşte birini oluşturuyor. Buna ek olarak ülkemizde meme kanseri hastalarının yarısı 50 yaş altındadır.

Meme kanseri neden 50 yaş altında da görülmeye başladı?

Endüstriyel gıdaların daha çok tüketiyor olması
Gereksiz ve kontrolsüz hormon, ilaç ve benzer ürünlerin kullanılması
Genç kadınların stresli iş yaşamları
Doğum yapmama; geç yaşta doğum yapma, emzirmeme

40 yaşından sonra her yıl mamografi

Hiçbir şikayeti olmayan sağlıklı kadınlarda meme kanseri amacıyla mamografi ile taramaya başlama yaşı Dünya Sağlık Örgütü'nce 40 yaştan sonrası olarak belirlenmiştir. Ancak, özellikle ailesinde meme kanseri olguları olan genç kadınların ergenlikten itibaren üç yılda bir meme muayenesi ve gerekirse meme ultrasonu ile kontrol edilmesi gerekir.

Meme Kanserine Yakalanma Riskini Arttıran Etkenler

  • Kadın olmak
  • 50-70 yaş arasında ve menopoz sonrası dönemde olmak
  • Ailesinde (anne veya baba tarafında) meme kanserine yakalanmış akrabaları olmak
  • (Akrabalık derecesi ne kadar yakın ve meme kanserli akraba sayısı ne kadar fazlaysa risk o kadar yükselir)
  • Daha önce meme kanserine yakalanmış olmak
  • Adet başlama yaşının erken, menopoz yaşının geç olması
  • Hiç doğum yapmamış olmak
  • İlk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak
  • Doğum yapmış olmak fakat bebeğini emzirmemek
  • Uzun süreli hormon tedavisi almak
  • Modern şehir yaşamının stresli ortamında yaşamak
  • Şişmanlık: Özellikle menopoz sonrası fazla kilo almak ve doymuş yağlardan zengin gıdaları fazla miktarda tüketmek
  • Fiziksel aktivite azlığı

Ruhsal birçok hastalık çocuklukta başlıyor

Depresyonun sadece yetişkinlerde değil, çocukluk ve ergenlik döneminde de görülebildiğini belirten uzmanlar, erken müdahalenin önemine dikkat çekiyor. Ruhsal birçok hastalığın çocukluk döneminde başladığının altını çizen uzmanlar, okul öncesi çocuklarda depresyon görülme sıklığının % 1, okul çocuklarında % 2, ergenlerde ise yaklaşık % 5 olduğunu vurguluyor.

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, ergenlik döneminde en sık görülen ruhsal sorunlardan birinin depresyon olduğunu söyledi.

Yarısı tedavi desteği almıyor
Çocuk ve ergenlerde görülen depresyonla ilgili önemli bilgiler veren Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, "Çocuk ve ergenlerde görülen ruhsal bozuklukların son yıllarda arttığı ancak ruhsal sorunları veya hastalığı olan çocuk ve ergenlerin yaklaşık yarısının tedavi desteği almadığı bilinmektedir. Ergenlik döneminde en sık görülen ruhsal sorunlardan biri depresyondur" dedi.

Ergenlerde %5 oranında görülüyor
Çocukluk döneminde de görülebilen depresyonun, bu dönemlerde farklı belirtilerle seyrettiğinden tanı koymanın zor olduğunu vurgulayan Ayık, şunları söyledi: "Hem bu yaşlarda depresyon olmadığına dair yanlış inanışlar hem de tanılama zorlukları bu çocuk ve gençlerin böylesine önemli bir hastalıkla tedavi desteği olmadan yalnız başlarına baş etmeye çalışmalarına yol açmaktadır. Maalesef ciddi düzeydeki depresyonlar ise intihar gibi riskli sonuçlarla noktalanabilmektedir.

Ergenlikte kız çocuklarında daha fazla görülüyor
Okul öncesi çocuklarda depresyon görülme sıklığı % 1 iken, bu oran okul çocuklarında % 2, ergenlerde ise yaklaşık % 5 olarak bildirilmektedir. Ergenlik dönemine kadar kız ve erkek çocuklarda yaklaşık eşit oranlarda görülürken, ergenlik döneminden sonra kız çocuklarında erkeklere oranla 3 - 4 kat daha fazla görülmeye başlar."

Mutsuzluk ve uyku bozukluğuna dikkat
Depresyon belirtilerinin farklılık gösterebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, "Depresyon belirtilerinin çocuk ve ergenin yaşına, cinsiyetine, eğitim durumuna, kültürel özelliklerine göre farklılıklar göstermekle birlikte genellikle mutsuzluk, sevdiği etkinliklere karşı ilgi kaybı, günlük aktivitelerden ve hiçbir şeyden keyif alamama, huzursuzluk, alınganlık, sinirlilik, dikkat ve konsantrasyon problemleri, uyku bozukluğu, yorgunluk, halsizlik, iştah değişiklikleri, suçluluk ve değersizlik hissi, olumsuz düşünceler ile kendini gösteren bir durumdur. Uzun süren veya ağır depresyonlarda maalesef ölüm düşünceleri ve intihar girişimleri de görülmektedir" diye konuştu.

%20-40'ı erişkinlikte Bipolar Bozukluğa dönüşebilir
Çocukluk ve ergenlik döneminde görülen depresyonların önemli bir bölümünün erişkinlikte Bipolar Bozukluğa dönüşebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, şunları söyledi:

"Çok önemli bir konu olan çocukluk ve ergenlik döneminde görülen depresyonlarının yaklaşık % 20- 40'ının erişkinlikte Bipolar Bozukluğa dönüştüğü son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde belirlenmiştir. Bu konuda özellikle riski arttıran durumlardan biri ailede Bipolar Bozukluk olması durumudur.

Bipolar bozukluk dönemsel özellik gösteren ve yaşam boyu süren bir ruhsal bozukluktur. Hastalık genel olarak "mani" olarak adlandırılan duygudurumda yükselme ve "depresyon" olarak adlandırılan duygudurumda çöküşlerin olduğu dönemlerin epizodik olarak görülmesi ile karakterizedir. Bu hastalığa sahip bazı bireyler sadece depresyon atakları yaşayabilirler.

Bahar aylarında duygudurumda dalgalanmalar oluşuyor
Özellikle Bipolar depresyon hastalarında görülen dönemsellik özelliği, bazı dönemlerde hastalık belirtilerinin yeniden başlaması ve tedavi ihtiyacı olması anlamına gelir, çocuk ve ergen depresyonlarında da görülebilen bir durumdur. Dönemsel özellik açısından kişisel farkların olduğu ( her bireyin dönemleri kendine özgü bir seyir gösterir) ancak özellikle bahar aylarında uyku ve günlük düzende oluşan değişikliklerin de etkisi ile duygudurumda dalgalanmaya yol açtığı ve hastalık belirtilerinin nüksettiği bilinen bir gerçektir."

Çocukluk döneminde müdahale önemli
Birçok ruhsal hastalığın çocukluk döneminde başladığını belirterek erken müdahalenin önemini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, sözlerini şöyle tamamladı:

"Eski yıllarda çocuk ve ergenlerde depresyon ve Bipolar Bozukluk görülmediği düşünülürken, bilim dünyasında son yıllarda erişkin yaşamda görülen ruhsal bozuklukların birçoğunun çocukluk ve ergenlik döneminde başladığı ve uygun zamanda doğru tedavi edilen bireylerin hastalıkların olumsuz etkilerine daha az maruz kaldığı, hayat kalitelerinin arttığı bilinmektedir" diye konuştu. Depresyonun beynin nörokimyasal dengesi üzerine kronik olumsuz etkilerini durdurmak, günlük yaşamdaki olumsuz etkilerini azaltmak, tedavilere dirençli depresyon gelişimini engellemek, intihar girişimleri ve depresyona bağlı ölüm oranlarını düşürmek amacıyla bu dönemde yapılan tedavi ve müdahaleler çok önemlidir. Depresyon şüphesi olan çocuk ve ergenlerin erişkinlerdekinden farklı belirtiler gösterebileceği akılda tutularak doğru tanı ve tedavi için mutlaka alanda uzman olan Çocuk ve Ergen psikiyatristleri tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir."

Düğün gününde formda görünmenin 5 yolu

Hayatın dönüm noktası niteliğindeki "büyük günler" zayıflamak ve mükemmel fiziğe sahip olmak için bir fırsat, ancak bunu sağlıkla başarabilmek ve yaşam tarzına dönüştürebilmek kolay değil. 

Herbalife Global Sporcu Performansı Başkan Yardımcısı Samantha Clayton, "Özel günlere hazırlanırken fiziksel çabanın yanı sıra psikolojik çaba da gerek" diyor. Clayton'ın önerdiği 5 kolay formül şöyle…

Önemli bir davete katılacak, yeni bir işe girecek ya da harika bir tatile çıkacak olabilirsiniz. Peki ya düğün? Ya da doğum? Düğünden ve doğumdan daha heyecan verici gün olabilir mi? Herbalife Global Sporcu Performansı ve Fitness Eğitimlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Samantha Clayton, düğün öncesi forma girmek, doğum sonrası kilo vermek veya bir nedenle hayatında sağlıklı değişikliklere yer açmak isteyenler için forma girebilmenin yollarını anlatıyor.

Çekici olmanın başı da sağlık!
"Fiziği nasıl olursa olsun insanlar bol egzersiz ve stres karşıtı planla yaşam boyu sağlıklı alışkanlıklar edinebilir. Sağlıklı ve formda bir beden kişiye bu alışkanlıklar için motivasyon kazandırır" diyen Clayton şu önerilerde bulunuyor:

Stresten uzak durun
Stres özgüvenimizi kaybetmemize, depresyona girmemize ve olumsuz düşüncelere kapılmamıza neden olabilir. Yapılan araştırmalar da kilo alımında stresin çok önemli bir faktör olduğunu gösteriyor. Ne var ki günlük hayatta stresten tamamen arınmak mümkün değil. Yine de düşünce biçiminizi değiştirerek stresinizi yönetebilir, kendinizi alacağınız yeni kilolardan koruyabilirsiniz. Her gün kendinize bir hayaliniz olduğunu ve bu hayali gerçeğe dönüştürecek planın da hazır olduğunu hatırlatın. Bu şekilde koşullanmak durumun kontrol altında olduğunu fark etmenize yardımcı olacaktır.

Önceliklerinizi belirleyin
Stresinizi yönetmeyi başardıktan sonra önceliklerinizi belirleyin. Örneğin düğünden önceki birkaç haftalık süreçte bir gelin adayının üç önceliği olabilir: Ailesi ve müstakbel eşiyle ilgilenmek, kendiyle ilgilenmek ve düğün planlarını tamamlamak. Diğer konular bir süreliğine rafa kalkabilir. Kendinizle ilgili yapmanız gerekenler açısından biraz yol alana kadar ikinci derecede önemli işleri erteleyebilirsiniz. Örneğin sporunuzu ve beslenme programınızı ihmal edip ev işlerine odaklanmanız bir öncelik hatası olabilir. Asıl meselenin kendi kendine düzeleceğini varsayarak diğer işlere odaklanmak insan doğasının bir parçasıdır. Bu tuzağa düşmek yerine, tali işlerinizi erteleyin ve kendinize dönün. Sağlıklı bir güzellik için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri budur.

Yakınlarınızdan destek isteyin
Bazen bir işi yapmak için koca bir köy gerekir! Özel dönemlerde, özellikle baskı altındayken kişinin tek başına motivasyonunu koruması son derece güçtür. Bu nedenle güvendiğiniz kişilere planlarınızı anlatmak ve büyük gün öncesi onlardan fiziksel ve duygusal destek almak faydalı olacaktır.

Bolca terleyin
Terlemek kalori yakmanın en kolay yollarından biridir ama günlük hayatın rutin işleri için yorulup terlemek aynı sonucu vermez. Eğer kronik bir rahatsızlığınız yoksa egzersizlerde nefessiz kalana kadar kendinizi zorlamanız ve bol bol ter atmanız kilo vermenizi hızlandıracaktır. Düzenli egzersiz yapan biri değilseniz, egzersiz programına başlamadan önce bir doktor kontrolünden geçmeli ve programınızı birden bire değil, kademeli olarak artırmalısınız. Ayrıca bir profesyonelden yardım almanız doğru ve etkin biçimde kilo vermenizi sağlayabilir. Egzersiz sırasında, zihninizin içinde bulunduğunuz ana odaklanmanız çok önemlidir. Bilinçli bir şekilde yapacağınız tek bir squat, bilinçsiz bir şekilde yapacağınız 10 squat'tan daha iyidir. Egzersiz sırasında, diğer işleri aklınızdan çıkarın, düşüncelerinizden arının ve en yüksek faydayı sağlamak için sporunuza konsantre olun.

Karmaşık egzersizlere ve radikal diyetlere itibar etmeyin
Durum ne kadar acil olursa olsun, kısa sürede maksimum fayda sağlamak için karmaşık bir egzersiz planı uygulamak ya da radikal diyetlere girmek doğru bir çözüm değildir. Yapmanız gereken tek şey, günlük yaşamınızdaki tercihlere bilinçli bir şekilde yaklaşarak sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye başlamaktır. Kişi bedeni ve sağlığı için doğru tercihlerde bulunmanın günlük yaşamının bir parçası haline getirme bilincine eriştiğinde, hedeflediği o büyük gün öncesi yaptığı tüm egzersizleri o günden sonra da devam ettirme motivasyonunda olacaktır.

Kasıktaki şiddetli ağrılara dikkat

Kadınların gizli hastalığı olarak adlandırılan Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS), tedavi edilmediği takdirde şiddetli ağrılarla yaşam kalitesini düşürüyor.

Pelvik Konjesyon Sendromu (PKS), hastaların fizik muayene bulgularında belirgin olarak ortaya çıkmıyor. Bir takım belirtilerle kendini hissettiren PKS, çoğu zaman başka hastalıklarla karıştırılabiliyor. Hastalarda alt karın bölgesine bastırmakla ağrı oluşabiliyor veya dolgunluk hissedilebiliyor. Hastaların bir kısmında kasık, genital bölge, uyluk iç kısım ve kalça gibi normalde olağan olarak görülmeyen bölgelerde varisleşmiş damarlar dikkat çekiyor.

PKS'nin tedavi edilmediği takdirde giderek artan şiddetli ağrılarla yaşam konforunu önemli ölçüde düşürdüğünün altını çizen Acıbadem Fulya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk, "Tedavide kullanılabilecek bir takım ilaçlar mevcuttur. Hormon dengesini kuracak bir takım ilaçlar hastalığın ilerleme hızını azaltabilir ve bazen ilerlemeyi durdurabilirler. Bununla birlikte pelvik ağrının geçirilmesi için çeşitli ağrı kesiciler kullanılabilmektedir.

Cerrahi tedavi, özellikle eski dönemlerde kullanılmakta olan bir tedavi yöntemi idi. Açık ameliyat ile sorunlu genişlemiş pelvik damarların bağlanması, komplikasyon olasılığı yüksek ve ciddi bir ameliyat olduğu için günümüzde neredeyse hiç kullanılmamaktadır" dedi.

Günümüzdeki teknolojik ilerleme ve olanaklarla birlikte, hastalığın tedavi yöntemlerinde büyük bir aşama kaydedildiğini belirten Dr. Cem Arıtürk sözlerine şöyle devam etti: "Girişimsel teknikler ile sorunlu pelvik toplardamarların kapatılması en sık kullanılan tedavi yöntemleri arasında yer almaktadır. Kasık veya boyun toplardamarı aracılığı ile ameliyatsız yapılan bu girişimlerde pelvik bölgede yer alan genişlemiş, yapısal olarak bozulmuş toplardamarlar saptanır. Sorunlu olan bu damarlara önce büzüştürücü bir ilaç verilir ve sonrasında içine özel tıkaçlar yerleştirilir. Bu işlemin teknik başarısı %99, tekrarlama oranı ise %5'in altındadır. İşlemler yılın her mevsiminde yapılabilir. İşlem zamanlamasının adet dönemi ile ilgisi bulunmamaktadır. İşlem sonrası doğurganlık ve adet düzeninde herhangi bir değişiklik meydana gelmez."

19 Aralık 2018 Çarşamba

İdeal çalışma odası nasıl olmalı?

Bebek, çocuk ve genç odası alanında tematik tasarımlarıyla beğeni kazanan marka Çilek, ürünlerinin, kullanıcılarının fiziksel sağlığının yanı sıra pedagojik gelişimine de destek olmasına önem veriyor. 

Ürünlerin Ar-Ge sürecinde, uzman pedagogların görüş ve önerilerini değerlendiren Çilek, bebek, çocuk ve gençlerin kendi odalarında kaliteli ve doğru vakit geçirebilmeleri için gerekli hassasiyeti gösteriyor. Bu süreçte ebeveynlerin de çocuklarını doğru yönlendirmeleri gerektiğini savunan Çilek, çocuk odalarında, ders çalışmaya teşvik edecek rahat bir ortam oluşturulmasını öneriyor.

Çilek, bebek, çocuk ve gençlerin, kendi odalarında kaliteli vakit geçirebilmeleri için gerekli ortamın sağlanması için her ürününü özel çalışmalar sonucu tasarlayıp üretiyor. Bebeklikten ergenlik çağına kadar geçen dönemin, bireylerin psikolojik gelişiminde önemli bir rol oynadığının bilincinde olan Çilek, ürünlerinin tasarımları sırasında uzman psikologlardan danışmanlık alıyor. Çilek, ürettiği odaların, çocukların fiziksel sağlığının yanı sıra pedagojik gelişimine de destek olmasına önem veriyor.

Çilek adına açıklamada bulunan Klinik Çocuk Psikoloğu Dr. Z. Deniz Aktan, ideal çalışma odası için şu hususlara dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Okul çağına gelmiş çocukların odalarının onların ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Aktan, "Ebeveynlerin çocuğun da bir birey olduğunu unutmadan onun fikirlerini, beğenilerini ve tercihlerini dikkate alması önemlidir. Eşyalara karar verildikten sonra oda içinde yerleştirilmesi ve odanın düzeninin oluşturulmasında da yine çocuğun fikirlerini almak, onu bu sürece dahil etmek çocuğun odasını kendine ait hissetme ve sahiplenme hissini artıracaktır. Bu da çocuğun odasıyla ilgili sorumluluk alma ve benzeri becerilerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır" dedi.

Tüm bu düzenlemede önemli olan konunun çocuğun da bir birey olduğunu unutmamaktan geçtiğini aktaran Klinik Çocuk Psikoloğu Dr. Z. Deniz Aktan, "Çocuğun fikirlerinin, beğenilerinin ve tercihlerinin dikkate alınması, odasında vakit geçirmekten ve ders çalışmaktan keyif almasını ve motivasyonunu artırabilir. Böylesine kurgulanmış bir aile ortamı da çocuğun yaşamında kendisinin de söz hakkı sahibi olduğunu hissettirerek, özgüven gelişimine olumlu katkılar sunar ve psikolojik bir ihtiyaç olan kendini bir yere ait hissetme/ait olma ihtiyacının karşılanmasına da destek olur. Diğer yandan, mobilyaların eğitici ve bilgilendirici özelliklerini de göz ardı etmemek gerekir. Tasarımları sayesinde çocukların öğrenme becerilerine de katkı sunabilen mobilyalar, çoğu zaman hayal gücü gelişimini de destekler" dedi.

Canlanmak kanınızda var

PRP, estetik ve plastik cerrahi de en çok yüz ve cilt gençleştirme uygulamalarında tercih edilen bir yöntemdir. Kişilerin kendi doğal hücreleriyle uygulanan bu yöntem yapılan bölgeye çabuk adapte olarak, sorunları giderir. 

Ankara HLC Tıp Merkezi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahı Op. Dr. Özerk Demiralp, Kök Hücre Tedavisi'ni anlattı.

Günümüzde tüm kadınlar kuşkusuz zamana meydan okumak, daha genç, daha bakımlı ve güzel görünmek ister. Son yıllarda Amerikalı sosyetik güzel Kim Kardaşhian ile popüler olan PRP (Kök Hücre Tedavisi) yüzü gençleştirmede en etkili yöntemlerin başında gelmektedir. Cilt sarkması, kırışıklık, leke tedavisi, sivilce izleri, yara izi, cilt çatlakları, yağlı ciltler ve saç dökülmelerinde kullanılan PRP yöntemi ile on yıl öncesine gidebilirsiniz üstelik bu yöntem zamana çok daha yavaş meydan okumanızı sağlar.

PRP ile zamanı geriye alın

Vücudumuzda bir hasar oluştuğunda kanımız trombositleri bu hasarlı dokulara toplayarak bir onarım süreci başlatır, PRP uygulaması ile kandaki yoğunluktan 3 - 4 kat fazla miktarda trombosit hücresi onarım olacak bölgeye direk olarak verilir, bu sayede daha hızlı ve güçlü bir altyapı oluşturulur. Hollywood yıldızlarından Angelina Jolie ve Brad Pitt'e de uygulanan PRP (Kök hüre tedavisi), uygulandığı anda etki etmeye başlayarak genel cilt sağlığı bağlamında olumlu değişimlere sebep olmaya başlar. Cilt üzerinde olumlu etkiler ilerleyen seanslarda artarak devam eder.

Süreklilik, canlılığı arttıracak

Cilt gençleştirme amaçlı PRP uygulaması, her sene tekrar edilmesi tavsiye edilen bir uygulamadır. Diğer birçok cilt gençleştirme uygulamasında olduğu gibi tekrar seansları uygulamanın etkisini artıracak ve cilt sağlığı ve kalitesinin artmasını sağlayarak, ilerde oluşabilecek cilt sorunları için de önlem niteliği taşıyacaktır. Ameliyatsız yüz ve cilt gençleştirme işlemi olan PRP (Kök hücre tedavisi) sayesinde kırışıksız, sıkı ve genç bir görünüm kazanabilirsiniz.

Yatak odasındaki TV şişmanlatıyor

Yatak odasında televizyon bulunan çocukların, gelecekte aşırı kilolu olma ihtimali yüksek. Çünkü küçük bir çocukken yatak odasında bir TV'ye sahip olmakla fazla kilolu olmak arasında net bir bağlantı olduğu ortaya çıktı.

BariatrikLab Obezite ve Metabolik Cerrahi Merkezi kurucusu Prof. Dr. Halil Coşkun, University College London (UCL) tarafından yapılan araştırmanın detayları hakkında bilgiler verdi.

Çocuklar ya da ergenler, yatak odasında TV izlerken atıştırmalık yiyor olabilirler. Yetişkin programları izlerken önemsiz yiyecek reklamlarına maruz kalabilirler ve yeterli uyumayabilirler. Tüm bu belirtilen maddeler kilo almayla bağıntılıdır.

Araştırmacılar, 2000/2001 doğumlu 12 binden fazla çocuğa ilişkin veriyi taradı. Bu veriler, TV'nin çocuk gelişimi ve çocukların yetişkinliğe geçişi üzerine olan etkileri incelemek üzere kurulan İngiliz Kohort Çalışması'na alındı. 7 - 11 yaşları arasındaki veriler araştırıldı. Çocukların yarısından çoğunun yatak odasında bir TV vardı.

Erkeklerde Risk Yüzde 20 Daha Yüksek

Yedi yaşında yatak odasında TV bulunan kızların, yatak odasında TV bulunmayanlara kıyasla, 11 yaşlarında fazla kilolu olma riskinin yaklaşık yüzde 30 daha yüksek olduğu keşfedildi. Erkeklerin fazla kilolu olma ihtimali ise yüzde 20 daha yüksekti.

Ailelerden alınan bilgilere göre, kız çocuklarının yatak odalarında geçirdikleri süre arttıkça obezite riskinin de arttığı bulunmuştur. Fakat aileler erkek çocukları için böyle bir kanıda bulunmamıştır. Ayrıca yine ailelerden alınan bilgilere göre bilgisayar başında oyun oynayarak geçirilen sürenin, kilo alımıyla bir ilgisi yoktu.

İngiltere'de çocuklukta şişmanlık önemli bir halk sağlığı problemidir. İngiltere'de, 11 yaşındaki çocukların yaklaşık üçte biri kilolu ve beşte biri obezdir. Çalışmalar, genç bir çocukken yatak odasında TV'ye sahip olmakla, birkaç yıl sonra kilolu olmak arasında açık bir bağlantı olduğunu gösteriyor.

Gelecekte, çocukluk dönemi obezite önleme stratejileri yapılırken, çocukların yatak odalarındaki TV'lere erişimi obezite için bir risk faktörü olarak düşünülmelidir.

Yedi Yaşından Beri Yatak Odasında Bir TV Varsa...

Yapılan bu çalışma, Uluslararası Obezite Dergisi'nde de yayınlandı. Bu çalışmanın en güçlü yanlarından birisi çok sayıdaki çocuğu kapsamasının yanı sıra, çocukların sadece vücut ağırlıkları ve boylarının değil aynı zamanda vücut yağ ve kas oranlarının da ölçülmesidir.

Araştırmacılar aynı zamanda çocuklar üç yaşındayken de çocukların boyları ve kiloları hakkında bilgi topladılar. Böylece çocukların TV izlemeye başlamadan önce hali hazırda kilolu olup olmadıkları hakkında bilgi sahibiydiler.

Araştırmadan da anlaşılacağı üzere, bu karmaşık bağlantıyı tam olarak anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor, ancak bu çok büyük ve ulusal düzeyde örnekleri kapsayan yüksek kaliteli bir araştırmadır ve bu da burada gösterilen bağlantıların gerçek olduğunu düşünmek için oldukça güçlü bir temel sağlıyor.

Yedi yaşından beri yatak odasında bir TV'ye sahip olmanın, çocuklukta önceki ağırlığa bakılmaksızın, dört yıl sonra çocuğun kilolu olma riskini artırıyor. Bu nedenle, bulguların çok ciddiye alınması gerekir.

Kalp hastaları gebe kalmadan önce bunları bilmeli

Gebelik dönemi, kalp hastalıklarında oldukça hassas bir dönem. Daha önce belirti vermeyen birçok kalp hastalığı bu dönemde şikayetlerin oluşmasına yol açıyor. 

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Tuğba Kemaloğlu Öz, bu durumun hastalığın fark edilmesini sağladığını, ancak tedaviyi zorlaştırdığını kaydederek gebe kalmayı düşünenlere önemli uyarılarda bulundu.

Gebeliğin doğasında olan çabuk yorulma, nefes darlığı, nabız sayısında artış, bacaklarda şişlik, yürüyüş mesafesinde kısalma gibi durumlar, kalp hastalıklarının yol açtığı şikayetlerle sıkça karıştırılarak gebeleri endişelendiriyor. Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Tuğba Kemaloğlu Öz, özellikle gebeliğin ilk üç aylık döneminden itibaren bebeğin beslenmesi için kalbin iş yükü, vücuttaki kan miktarı ve nabız sayısının arttığını belirterek, kritik noktanın doğal olanla anormal olanı birbirinden dikkatli bir şekilde ayırmak olduğunu söyledi. Dr. Öz, bu durumun sadece annenin değil, bebeğin de sağlığını etkilediği için iki kat öneme sahip olduğunu ifade ederek, gebe kalmadan önce dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı;

1. Bilinen kalp hastalığı olanlar, mutlaka bir kalp uzmanına danışmalı ve gebe kalmasının uygun olup olmayacağını öğrenmelidir.
2. Tedavi gerektiren bir durum varsa ve mümkünse gebelik öncesi tedavi tamamlanmalıdır.
3. Gebe kalmaya karar verildikten sonra sigara, alkol ve uyuşturucu maddeden uzak durulmalıdır.
4. Başka bir hastalık nedeniyle kullanılan herhangi bir ilaç mevcutsa doktora danışılmalıdır.
5. Aşağıdaki hastalıkları olan hastaların hamile kalması kesinlikle önerilmez;
Akciğere kan taşıyan damarda basınç artışı,
Ciddi şikayete neden olan kalp yetmezliği,
Geçirilmiş ve sekel bırakmış gebeliğe bağlı kalp yetmezliği
Ciddi mitral ya da aort darlığı
Aort damarının aşırı geniş olması
Aort damarında ciddi darlık olması
6. Aşağıdaki hastalıkları olan kadın hastaların hamile kalması çok risklidir ve yakın takip gerektirir;
Mekanik kalp kapağı
Kompleks doğumsal kalp hastalıkları
Aort damarında genişlik
Bu hastalıkların varlığında sık kontrollerle yakın doktor takibi anne ve bebek sağlığı açısından son derece önemlidir.

KALP KAPAĞINDA KAÇAK OLANLAR OLUMLU ETKİLENEBİLİR
Kalbinde kanlanmayı bozmayacak büyüklükte delik olanlar takip altında hamile kalabilirler. Bununla birlikte kapaklarında kaçak/yetmezlik olanlar, darlık olanlara göre bir nebze de olsa daha şanslıdırlar. Gebelikte meydana gelen değişiklikler bu hastaları olumlu yönde etkilemektedir. Kapak tamiri yapılan, kapaklarındaki sorunlar giderilmiş olan, hayati ritim bozukluğu olmayan hastaların tedavi ve takip altında hamilelikleri gerçekleşebilir.

HİPERTANSİYON HASTALARI DİKKAT
Gebelik dönemindeki diğer bir önemli hastalık da hipertansiyondur. Hamile kalmayı planlayan hipertansiyon hastalarına diyet önerileri ve ilaç değişikliği ya da düzenlemesi yapılmalıdır. Özellikle bazı tansiyon ilaçları ve kan sulandırıcılar bebekte hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle gebelik kararı verilir verilmez doktora tüm ilaçların riski danışılmalıdır.

TOMOGRAFİ VE RÖNTGENDEN KAÇININ
Gebelik döneminde ekokardiyografi testi güvenle yapılabilir, bebeğe herhangi bir zararı yoktur. Ancak radyasyon maruziyetine neden olan bilgisayarlı tomografi, röntgen gibi tetkikler çok gerekmedikçe uygulanmamalıdır.

DOĞUMUN ŞEKLİNE DOKTOR KARAR VERMELİ
Kalp hastalarının çoğunda normal doğum uygundur, ancak kalp dışı nedenlerle kadın doğum uzmanı tarafından sezaryen öneriliyorsa; aort damarında ciddi genişleme, ciddi kalp yetmezliği, akciğere giden damarda ciddi basınç artışı ya da kan sulandırıcı alırken erken doğum riski olması halinde sezaryen uygulanmalıdır. Gebelik döneminde fazla tedavi de, yetersiz tedavi de zararlı olabilir, bu yüzden doğru zamanda doğru müdahaleler hem anne hem bebek için hayati önem taşır.

Uçak yolculuğu omurganıza zarar vermesin

En konforlu ulaşım aracı olarak bilinen uçaklar, uçuş personeli ve sık seyahat etmek zorunda olan kişilerde omurga rahatsızlıklarına neden olabiliyor. İniş kalkışlarda yüksek ivmeye bağlı olarak omurgaya binen aşırı yük, zamanla ağrılara ve fıtıklara yol açabiliyor. 

Memorial Hizmet Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölümü'nden Op. Dr. Ramazan Sarı, uçak yolculuklarında omurga sağlığını korumak için alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

Uçağın iniş ve kalkışlarında omurgaya yük biniyor
Omurga rahatsızlıkları, ani gelişen yüksek ivmeli travmalarda ve eğilerek çalışmak zorunda olan kişilerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Uçak yolculuklarında yaşanan sorun ise daha çok iniş ve kalkışlarda oluşan yerçekimi ivmesinin omurgada oluşturduğu baskıdan kaynaklanmaktadır. Özellikle yüksek irtifadan inişe geçildiği durumlarda, havadaki durma ivmesi inişle beraber yere aktarılmaktadır. Uçaklardaki amortisör sistemi ve oturulan koltuğun süngeri bu baskının bir kısmını ortadan kaldırsa da omurgadaki kıkırdak yapısı zamanla hasar görebilmektedir.

Türbülanslara dikkat!
Uçak yolculuklarında hava boşluklarından dolayı oluşan türbülans ile iniş ve kalkışlardaki sarsıntı gibi mikrotravmalar zamanla omurgada sorunlar yaratabilmektedir. Bu gibi durumlarda havayolu personeli ve yolcular genellikle oturur pozisyonda olduğu için yaşanan baskı diz ve kalça yerine omurgayı etkilemektedir. İlerleyen teknoloji sayesinde uçak içi basınç ve yaşanan sarsıntılar geçmişe oranla çok daha az hissedilmekle beraber yine de sürekli yaşanan mikrotravmalar, kıkırdak zedelenmesinin yanında kanal darlıklarına da omurga sağlığını yakından ilgilendirmektedir.

Savaş pilotları daha fazla etkileniyor
Savaş pilotları, kullandıkları uçakların özelliğinden dolayı, aşırı hız ve ani manevralar nedeniyle G kuvveti denilen yüksek yerçekimi ivmesi ve merkezkaç kuvvetine maruz kalmaktadırlar. Ani dalışlar ve çıkışlarda vücuttaki kanın bacaklara ya da beyne hücum etmemesi için özel kıyafetler kullanan savaş pilotları omurgada hissedilen basınç nedeniyle de risk gurubundadır.

Bu belirtiler varsa doktora başvurun
Uzun yıllar pilot veya kabin memuru olarak çalışan ya da hava yoluyla sık seyahat etmek zorunda kalan kişiler; fibromiyalji, fıtık, kıkırdakların yıpranmasına bağlı ağrılar yaşayabilmektedir. Daha ağır fiziki zorluklara maruz kalan savaş pilotlarında ise ilerleyen yaşlarda bel kayması ve kanal daralması gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Özellikle ilerleyen yaşlarda bel ve bacaklarda 24 saati aşan, ağrı kesici kullanmayı gerektirecek ağrı ile birlikte;

  • Uyuşukluk, hissizlik ve karıncalanma
  • Sosyal hayatı olumsuz etkileyecek yürüme sorunları
  • Ayak bölgesinde sıklaşan kramplar
  • Kalça üzerinde ağrılar
  • Tuvalet alışkanlıklarını kontrol edememek gibi sorunlar varsa omurga rahatsızlıkları bakımından doktora başvurulması gerekmektedir.
  • Sırt kaslarınızı yüzerek güçlendirin

Uçak koltuklarının iniş ve kalkış esnasında dik konumda bulundurulması genel bir uçuş kuralı olarak uygulanmaktadır. Koltukların dik olması, omurgaya binen baskının azalmasını sağlayabilmektedir. Bununla birlikte oturur pozisyondayken oluşan bel boşluğunun bir yastıkla doldurulması, alınacak darbeyi en aza irdirebilmektedir. Sırt kaslarını güçlendirici egzersizleri hayatın geneline dahil etmek ise alınması gereken önlemlerin başında gelmektedir.

Vücudun duruş pozisyonunun belirleyen sırt bölgesi kasları az hareket eden kaslardır. Yüz üstü yüzmek ya da bir uzman eşliğinde yapılacak egzersizler, yaşanabilecek omurga rahatsızlarının önüne geçebilmektedir.

Ödeme karşı 8 etkin öneri

Ödem, vücudun hücreler arası sıvı hacminin artmasıyla oluşan bir durum. Ödeminin ortaya çıkmasında çok sayıda neden olduğunu söyleyen Acıbadem International Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özkan Uysal, basit yaşam değişikliklerinin ödemi azalttığına dikkat çekiyor.

Ödem, hemen herkesin az ya da çok tanıştığı bir sorun. Sabah uyanır uyanmaz yüzünüzün şiştiğini, yüzüğünüzün dar geldiğini ya da ayakkabılarınızı zor giydiğinizi fark ettiğinizde aklınıza ilk gelen neden, ödem oluyor… Vücut ağırlığının artması, yüzük ve ayakkabıların sıkması, çorapların iz bırakması, yüzün şişmesi, kollarda ve bacak cildinde gerginlik ve sertlik, ödemin belirtileri olarak sıralanıyor. Bu belirtiler, vücudunuzda en az 4-5 litre fazla su olduğu anlamına gelebiliyor.

Vücudun hücreler arası sıvı hacminin artmasıyla ödemin ortaya çıktığını belirten Acıbadem International Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özkan Uysal, ödemin önlenemez bir durum olmadığını, bazen basit yaşam şekli değişiklikleriyle ödemin azaltılabileceğine dikkat çekiyor. İşte ödeme karşı alabileceğiniz basit ama etkili önlemler…

Tuzu azaltın
Fazla tuz tüketimi ödeme neden olabiliyor. Ayrıca yüksek tansiyona ve dolayısıyla kalp, böbrek ve beyinle ilgili ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Ülkemizde yapılan çalışmalar normal tüketilmesi gerekenden neredeyse 3 kat fazla tuz tükettiğimizi gösteriyor. Bu nedenle günlük tüketim alışkanlıklarınızı gözden geçirin. Tuzu azaltın. Azaltırken yalnızca yemeklere doğrudan döktüğünüz tuzu dikkate almayın, ayrıca yüksek tuz içeren gıdalar hazır gıdalar, soslar, cips ve çerezlerden uzak durmaya çalışın.

Hareketinizi arttırın
Lenf sistemi, vücuttaki fazla sıvıların atılmasında son derece önemli. Uzun süre hareketsiz kalınması lenf dolaşımını azaltarak ödeme neden oluyor. Düzenli spor yapılması ise ödemi azaltıyor.

İlaçlarınızı gözden geçirin
Bazı romatizma ilaçları ve tansiyon ilaçları ödeme neden olabiliyor. Romatizma ilaçları ve ağrı kesiciler gerekliyse mutlaka kullanılmalı. Ama burada dikkat edilecek nokta, uzun süre sürekli kullanılmaması. Zira bu ilaçların sürekli kullanılması da ödemi arttırıyor. Tansiyon ilacına bağlı ödem oluştuysa doktorunuza danışarak ilacın değiştirilip değiştirilmeyeceğini öğrenebilirsiniz.

Karbonhidratı azaltın
Fazla karbonhidrat aldığınızda, vücudunuz bunu sindirebilmek için fazla su tutuyor. Bu durum da ödeme neden olabiliyor. Bunu önlemek için karbonhidrat içeren ekmek, makarna, pilav gibi besinlerin tüketimini azaltın.

Adet dönemlerinize dikkat edin
Kadınlarda özellikle adet öncesi ve sırasında ödem artıyor. Bunun nedeni de vücudunuzda hormonların farklılaşması. Özellikle bu dönemde tuzlu ve karbonhidratlı gıdalardan uzak durulmasında fayda var.

Bazı gıdalara ağırlık verin
Kiraz, ananas, kayısı, maydanoz ve salatalık vücuttan su atıcı özelliği olan besinler. Ödeminiz olduğunda bu tür gıdaları daha fazla tüketerek su atıcı özelliklerinden faydalanabilirsiniz.

O içeceklerden uzak durun
Ödemin atılmasında normal su tüketimi önemli. Günlük en az 2.5 litre su içmelisiniz. Ama alkol, kola, şekerli meyve suları gibi ödemi arttırabilecek içeceklerden olduğu için uzak durmanızda yarar var.

Yoğurt ve kefiri tüketin
Yoğurt ve kefir vücuttan ödemi atan besinler arasında kabul ediliyor. Kalsiyumdan zengin olan bu gıdalar vücutta mineral dengesini sağlayarak ödem oluşumunu önleyebiliyor.

Ödem neden artar?


  • Fazla tuz tüketimi
  • Hareketsizlik
  • Hastalıklar: Böbrek, Karaciğer, Kalp, Tiroid bezi hastalıkları ödeme neden olabilen hastalıklardır.
  • Bazı ilaçlar (tansiyon ilaçları, hormon içeren ilaçlar, ağrı kesici ve romatizma ilaçları) ödeme neden olabilirler.
  • Kadınlarda adet öncesi ve sırasında yaşanan hormon değişiklikleri

Kadın yaşının önemi bitiyor mu?

Gündelik koşturmacalar, kariyer kaygıları, geçirilmiş hastalıklar derken anne olma yaşı her geçen gün artıyor. 

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, kadın yaşı 37'nin üzerine çıkmaya başlıyorsa şansın belirgin olarak azalabileceğinin altını çiziyor.

Kadın yaşı ilerledikçe yumurtalarının genetik yapısı bozuluyor. Çok sayıda yumurta olsa bile, genetik anlamda sorunlu olduklarından ya döllenme olmuyor, ya dölleniyor ama tutunmuyor ya da tutunuyor ancak düşükle sonuçlanabiliyor. Bu nedenle, ileri yaş kadınlarda tüp bebek yönteminde başarı şansı azalırken 40 yaş ve üzerinde bu şans daha da düşük olabiliyor.

İleri yaşta tüp bebek başarısı düşük oluyor çünkü…

Centrum Clinic Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuççu, yumurtaların genetik sorunu nedeniyle ileri yaşlarda tüp bebek başarısının düşük olabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Recai Pabuçcu; "Örneğin 40 yaş üzerinde elimizde 10 yumurta bile olsa, bunların en az 7 tanesi sorunlu. Yumurta artırıcı ilaç da yok. O zaman tüp bebek işleminde genetiği sağlıklı embriyoyu tespit etmemiz ve vermemiz gerekiyor.

Bu işlemin basamakları:

- Yumurtaları topluyoruz
- Mikroenjeksiyon ile döllenme yapıyoruz
- Oluşan olgun 5. gün embriyosundan 5 - 6 hücrelik biyopsi yapıyoruz
- Embryoları donduruyoruz
- Gelen genetik sonuçlara göre sağlıklı olanları transfer ediyoruz

Böylelikle;
- İleri yaştaki başarısızlıklar veya düşüklerin önüne geçiliyor
- Gebeliğe ulaşma zamanımız kısalıyor
- Bebekte olası sorunların (Down Sendromu gibi) önüne geçiliyor...

Ancak unutulmamalıdır ki, ileri yaş olgularda sağlıklı genetiğe sahip embriyo bulmak çok da kolay değil. Genetikli tüp bebek yaptığımız olguların yaklaşık yarısında işlemi iptal etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü ya yumurta çıkmıyor ya da çıkan yumurtalardan elde edilen embriyoların genetiği sağlam çıkmıyor." dedi.

14 Aralık 2018 Cuma

Erkeklere kısırlıktan korunabilmeleri için tüyolar

Yapılan son araştırmalara göre erkeklerdeki sperm kalitesinin dünya çapında düştüğü tespit edildi. 

Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan araştırmaya göre, sperm kalitesindeki bu düşüş eğilimi devam ederse insan neslinin tükenmesine kadar varabileceği ön görülüyor. Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, erkeklere sperm kalitelerini artırabilmeleri ve kısırlıktan korunabilmeleri için bazı tüyolar verdi:

Alkol ve sigara kullanmaktan kaçının. Eğer çocuk sahibi olmak istiyorsanız, alkolden kesinlikle uzak durmalısınız.

Hem kişisel, hem de genel hijyene dikkat edilmeli.

Uyku düzeni ve dengeli beslenmek de çok önemli. Fazla yağdan kaçınılmalı, fast-food tarzı besinlerden uzak durulmalı.

Endokrin sistem bozucular spermlerin baş düşmanlarından; vücuda yabancı ve yapay kimyasallar, endokrin sistem üzerinde olumsuz etki oluşturur. Bu tarz etkenlere günlük yaşamımızda ister istemez her yerde maruz kalmaktayız. Yediklerinizde, içtiğiniz alkolde ve bulunduğunuz çevrede, havada bu tarz etkenler bulunuyor. Ne yediğinize dikkat etmeli; organik meyve ve sebzeler tüketmelisiniz.

Sıcak banyo yapılmaması, laptop bilgisayarların kucakta kullanılmaması ve cep telefonlarının pantolon cebinde bulundurulmaması da son derece önemli.

Erkek fertilitesini artırmak için sık ilişkiye girmek de tavsiye edilir. 10 günün üzerinde cinsel perhiz uygun görülen bir durum değildir.

Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, "Zaman içerisinde verilen tavsiyelere uyulup sağlıklı yaşam tarzı benimsenip sabırlı davranıldığı taktirde sperm kalitesinin sağlıklı yönde etkilenmesi yaklaşık 3-4 ay sürebilir" diyor.

Ağrılar nasılsa geçer demeyin

Kuyruk sokumu bölgesinde hissedilen ağrılar, iş hayatından sosyal yaşama kadar oturarak yapılan her işi keyifsiz hale getirebiliyor. Oturarak çalışmak zorunda olan kişilerde daha fazla görülen kuyruk sokumu ağrıları, özellikle kadınlarda hamilelik döneminde sık yaşanabiliyor. 

Memorial Hizmet Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Op. Dr. Tuluhan Yunus Emre, koksiks yani kuyruk sokumu ağrıları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Merdiven kazaları ve ağır egzersizlere dikkat!

Çocukluk çağında merdivenden kalçanın üzerine düşmek gibi kuyruk sokumunun darbe aldığı küçük kazalar, ilerleyen dönemlerde kuyruk sokumu ağrılarına neden olabilmektedir. Otururken yaşanan ve ayağa kalkınca geçen koksiks yani kuyruk sokumu ağrıları erkeklere oranla kadınlarda 5 kat daha fazla görülmektedir. Özellikle hamilelik döneminde oturuş şekli ve yüke bağlı olarak ortaya çıkan ağrılar, doğum sırasında koksiks kemiğinin zedelenmesi nedeniyle daha sonra da sürebilmektedir. Ağır yük kaldırmak, zorlayıcı antrenmanlar, kuyruk sokumu bölgesinde görülen iltihaplanmalar, kemik hastalıkları ve dolaşım bozuklukları da ağrılara zemin hazırlayabilmektedir.

Gün içinde küçük molalar vermeyi unutmayın

Ofis ortamında veya oturarak çalışmak zorunda olan kişilerde daha sık görülen kuyruk sokumu ağrıları koltuk seçimi ve oturuş şeklinden de kaynaklanabilmektedir. Uzun süre yanlış pozisyonda ve sert zeminde oturmak kuyruk sokumu üzerindeki baskıyı artırarak zaman içinde kronik ağrılara yol açabilmektedir. Masa başında çalışan ya da uzun süre otomobil kullanmak zorunda olan kişilerin belirli aralıklarla mola vermeleri yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçebilmektedir.

Uzun süreli bisiklet kullananlar da risk altında

Travmalara bağlı gelişebilen kuyruk sokumu ağrıları, bisiklet kullanmak gibi sürekli aynı hareketlerin tekrarlandığı spor aktiviteleri sonrasında da ortaya çıkabilmektedir. Kuyruk sokumu bölgesi üzerindeki sürekli hareketlerle yaşanan baskı koksiks kemiğinin zedelenmesine neden olabilmektedir. Önlem alınmadığı durumlarda yaşanan ağrı kronik hale gelebilmektedir. Bu tarz sporları uzun süreli yapmak yerine belirli aralıklarla küçük molaların verilmesi gerekmektedir.

Hostesler riskli grupta

Uçak yolculuklarında iniş ve kalkış sırasında yaşanan mikrotravmalar zaman içinde kuyruk sokumunda ağrılara neden olabilmektedir. Özellikle hosteslerin iniş ve kalkışlarda kullandıkları katlanabilir tarzdaki koltuklarının sert yapıda olanları, kuyruk sokumunda oluşan darbe ve baskıyı artırarak ağrıya neden olabilmektedir.

Ağrılar nasılsa geçer demeyin

Kuyruk sokumunda ağrı yaşayan kişiler dik oturamadığı için oturuş şeklini değiştirmektedir. Tedavinin geciktirildiği ve uzun süre ağrıyla yaşamak zorunda olan bireylerde oturuş bozukluğuna bağlı olarak kas spazmları ile birlikte bel fıtığı gibi farklı rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Normalde sadece otururken yaşanan kuyruk sokumu ağrıları, farklı rahatsızların eklemesiyle birlikte ayağa kalkıldığında da sürebilmektedir.

Geçmeyen ağrılarda cerrahi yöntem uygulanabiliyor

Detaylı bir muayene ve radyolojik görüntüleme yöntemleriyle rahatlıkla teşhisi konulabilen kuyruk sokumu ağrılarında ilk tedavi seçeneği, ağrı yaşanan bölgenin baskı altından kurtarılmasıdır. Bu hastalarda oturma simidi kullanımı faydalı olabilmektedir. Önemli olan oturma simidinin iş, ev hatta otomobilde ara vermeden kullanılmasıdır. İlaç ve enjeksiyon tedavilerinin de kullanıldığı kuyruk sokumu ağrılarında sonuç alınamayan hastalarda cerrahi yönteme başvurulmaktadır. Ağrıya neden olan zedelenmiş ya da kırık kemiğin çıkartıldığı cerrahi yöntemde koksiks kemiğinin üzerindeki kemiklerin sağlam olup olmadığı da kontrol edilmelidir. 1 gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edilen hastalar 10 günlük sürenin ardından tamamen normal hayatlarına dönebilmektedir. Cerrahi işlemin ardından hastaların ameliyat bölgesinin hijyeni ve iyileşme süresince bölgenin baskı altında kalmamasına dikkat edilmelidir.

Hemoroidden korunmak için beslenmeye dikkat

Hemen hemen herkes hayatının bir döneminde hemoroid sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Sıklıkla makattan kendiliğinden ya da dışkıyla kan gelmesiyle kendini gösteren hemoroid, 10 hastadan 4'ünde hiçbir şikâyete neden olmadan da var olabiliyor. 

Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İshak Safa Tüzün, ev dışı beslenme alışkanlığının yaygınlaşmasının bu hastalığın görülme sıklığını artırdığını söyledi.

Toplumda sık görülen ve halk arasında "basur" olarak isimlendirilen hemoroidin ortaya çıkışı beslenme ve tuvalet alışkanlığı ile doğrudan ilgili. Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İshak Safa Tüzün de hemoroidin nedenleri, belirtileri ve korunmak için beslenme önerileri hakkında bilgiler paylaştı.

KABIZLIĞI CİDDİYE ALIN

Beslenme alışkanlıklarımız değiştikçe hemoroid ile artık daha sık karşılaşıyoruz. Hemoroidin genç yaşlarda bile görülüyor olmasının en önemli nedeni ev dışı beslenme alışkanlıklarından kaynaklanıyor. Lifli besinler tüketmiyoruz. Kabızlık, bu hastalığa neden olan en büyük etken. Ama ne yazık ki toplumumuzda kabızlık ciddiye alınmıyor. Oysa ki çoğu hastalığın dolaylı da olsa nedeni kabızlık olarak karşımıza çıkıyor. Kabızlık sıkıntısı yaşayanlar tuvalette uzun süre kalıp ıkınarak bu sorunu çözmeye çalışırlar. Bu da yapılan en yaygın hatalardan. Çünkü dışkılama sırasında ıkınma toplar damarlarda genişlemeye neden oluyor. Böylece başta hemoroid olmak üzere nadir de olsa bacaklardaki toplardamarlar genişleyerek varis hastalığına neden olur. Henüz böyle bir hastalığınız yoksa korunma önlemi olarak kabızlıktan kurtulun, dışkılama esnasında ıkınma gibi hataları yapmayın.

Öte yandan tuvalet alışkanlığı da bu hastalığın oluşmasında en önemli faktör. Herkes için en sağlıklı tuvalet alışkanlığı; her gün sabah saatlerinde yapılan tuvalettir. Bu sayede ilgili bölgede gün boyu basınç düşük kalır ve dolgunluk oluşmaz.

GEBELİK VE SONRASI RİSKLİ DÖNEM

Kadınlarda özellikle gebelik süreci ve doğumdan sonra hemoroid ile karşılaşıyoruz. Çünkü gebelikte daha sık kabızlık görülmesinin yanı sıra rahim içinde artan basınç toplardamarlara baskı yapıyor. Bu durum kadınlarda hemoroid yanı sıra bacak varisleri ve vajinal varislere de neden oluyor. Aynı şekilde normal doğum yapan kadınlarda da doğum sonrası makatta kanama ile hemoroid bulguları görülüyor. Nedeni ise normal doğum esnasında uygulanan ıkınmadır. Ayrıca, kalça ve bacaklarda bulunan toplardamarlara baskı arttığından kilolu insanlarda toplardamar genişlemesi daha sık görülüyor. Alkol, mayalı ve asitli içecekler de hemoroide neden olabileceği gibi uzun süre oturmak ya da ayakta durmak da neden olabilir.

EN SIK BELİRTİ KANAMA

İç hemoroid hastalarında en sık görülen belirti kanamadır. Özellikle dışkılama sırasında meydana gelen açık kırmızı renkteki kanama hemoroide işaret eder. Kanama bir haftadan fazla sürüyor ise mutlaka uzman bir hekime görünmekte fayda var. Ele gelen şişlikler de hemoroidin belirtisi olabilir. Bu durum hem iç hem dış basur hastalarında da görülebilir. Neredeyse tüm hastalıklarda meydana gelen ağrı problemi bu hastalıkta da görülür. Ama yalnızca ağrı bizi hemoroid düşüncesine götürmez. Teşhisin mutlaka uzman bir hekim tarafından yapılması gerekmektedir. Bir diğer önemli hemoroid belirtisi ise kaşıntıdır. Anüs çevresinde karşı konulmaz kaşıntıya neden olabilir. Hemoroid hastalarında görülen başka bir belirti ise nadiren de olsa dışkı kaçırmadır.

HEMOROİDDEN KORUNMAK İÇİN İPUÇLARI

  • Bol su için. Günde yaklaşık 2 litre su tüketilmesi dışkının yumuşamasını sağlar.
  • Lif içeriği yüksek, posalı gıdalar tüketin. Beslenme düzeninizde özellikle meyve ve sebzeye yer verin.
  • Tuvalet temizliğinize özen gösterin
  • Dışkılama sırasında ıkınmaktan kaçının.
  • Tuvalet ihtiyacınızı ertelemeyin.
  • Kabızlıktan korunun.
  • Dar giysiler giymekten kaçının.
  • Uzun süre oturmayın ya da uzun süre ayakta kalmayın. Oturarak çalışıyorsanız 5 dakikada bir pozisyonunuzu değiştirin.
  • Düzenli egzersiz yapın.
  • Acı, alkol ve baharatlı gıdalardan uzak durun.
  • Stres kabızlığa neden olabileceğinden stresten kaçının.
  • Günün belli saatlerinde tuvalete gidin. Özellikle sabah saatlerinde ihtiyacınızı giderin.
  • Öksürük, ağır kaldırma gibi ıkınmaya yol açacak durumlardan olabildiğince uzak durun.

Savaştan çıkmış gibi görünüyor olabilirsiniz!

Yeterli uyku alamadığınızda vücudunuz belirli sinyaller verir. Önemli olan bu sinyallerin farkına vararak doğru hareket ediyor olmanızdır. 

Hastane Derindere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu ile yetersiz uykunun belirtilerini konuştuk…

Savaştan çıkmış gibi görünüyor olabilirsiniz!
İyi uyku alışkanlığınız yoksa cildiniz size ele verebilir. Yapılan bazı çalışmalar uyku eksikliği ile sivilce arasında bağlantı bulmuştur. Uyku vücudunuzdaki hormonları kontrol eden ve bağışıklık sisteminizi etkileyen bir olgu olduğu için yetersiz uyku vücudunuzu pek çok sağlık problemine karşı açık hale getirebilir.

Gözleriniz iyi görünmüyor.
Kızarıklık, şişlik, koyu halkalar ve gözaltı şişlikleri yetersiz uykunun belirtileridir. Vücudunuz, derin uyku evrelerinde gerçekleştirdiği hormon kontrolü ve doku onarımını yetersiz uyku nedeniyle gerçekleştiremez. Çalışmalar, yeterince uyumayanların göz bölgesinde kırışıklık, çizgi, şişlik ve sarkmanın daha çok görüldüğünü göstermektedir.

Kilo almaya başlayabilirsiniz.
İyi bir gece uykusu uyuduğunuzda vücudunuz açlık hormonlarınızı düzgün bir şekilde kontrol edebilir. Ancak yetersiz uyku, hormon kontrolüne engel olduğu için ihtiyaç duyduğunuzdan daha fazla yemek yemenize ve kilo almanıza yol açabilir.

Sağlıksız gıdaları sevmeye başlayabilirsiniz!
Uykusuzluk çeken bir beynin, sağlıksız atıştırmalık ve yemekleri isteme olasılığı yüksektir. Yorulduğunuz zaman yargılama ve karar verme yeteneğiniz de eskisi kadar keskin olmayınca sağlıklı bir salata yerine kızarmış patates ve hamburgeri tercih etme ihtimaliniz artar.

Biraz daha kafein?
Genelde uykusuzluk problemi yaşayanların gündüz uykularını engellemek için tercih ettikleri kafein içerikli içecekler, kısa vadeli çözüm sunsa da uzun vadede uykusuzluk ve kaygı problemlerinin oluşmasına yol açabilir.

Depresif ve sinirli hissetmeye başlayabilirsiniz.
Sinirlilik yetersiz uykunun büyük bir işaretidir. Yurtdışında yapılan bir araştırmaya göre 1 hafta boyunca 4.5 saatlik uykuyla hayatlarına devam eden kişilerde öfke ve zihinsel bitkinlik görülmüştür. Bu kişiler 1 haftanın sonunda normal uyku düzenlerine döndüklerinde, uykusuzluk döneminde görülen problemleri kısa bir süre içerisinde ortadan kalkmıştır.

Odaklanma ve hafıza problemleri yaşamaya hazır olun.
Uykusuzluk konsantrasyonunuzu olumsuz yönde etkileyerek geçici hafıza problemleri de yaşamanıza neden olur. Yeterince uyumayan kişilerde gün içerisinde araç kullanırken uyuklama problemi görülebilir.

Sabahları baş ağrısı ile uyanıyorsanız…
Boğaz ağrısı, ağız kuruluğu veya baş ağrısı ile uyanıyorsanız; yetersiz uykuya neden olabilecek uyku apnesi, horlama ve reflü gibi problemler yaşıyor olabilirsiniz. Bu belirtiler 1 haftadan fazladır devam ediyorsa mutlaka hekime başvurun.

Uykusuzluğun göz ardı edilen nedenleri…
• Yatmadan önce telefonunu kontrol etmek: Beyniniz ekrandaki yapay ışığın gün ışığı olduğunu düşünerek uyumanıza yardımcı olan melatoninin salgılanmasını durdurur. Bu durum uykuya geçmenizi engeller. Bu nedenle uyumadan en az 1 saat önce cep telefonunuz, bilgisayarınız ve televizyonununuz da dahil olmak üzere tüm dijital cihazları kapatın.
• Hafta boyunca farklı saatlerde yatmak: Hafta içi ile hafta sonu farklı saatlerde uyuyup uyanıyorsanız bu durum uykuya geçme ve uykuda kalma sürenizi olumsuz yönde etkiler. Her gün aynı saatte yatmanız mümkün olmayabilir; ancak hafta sonunda bile 30-45 dakikadan fazla değişiklik yapmamaya çalışın.
• Öğleden sonraki yorgunluğunuzu bir fincan kahve ile gidermek: Kafein, beyninizin uyanıklığını takip edebilme yeteneğini bozarak sizi daha uyanık hale getirir. Özellikle hassas olduğunuzu biliyorsanız, yatmadan önce en az 5 saat önce kafein içeren içeceklerden uzak durun. Çoğu kafein, vücut sistemini 7 saat içinde terk eder.
• Yatağınız sizin için dinlenme alanı olmayabilir: Yatağınızı evcil bir hayvanla paylaşıyorsanız siz hatırlamasanız bile gece boyunca uyanabilirsiniz. Yatağın yarısından fazla alanını kullanan bir eş ya da ortopedik olmayan bir yatak da kaliteli uyku almanıza engel olabilir. Bu nedenle evcil hayvanınızla aynı yatakta uyumamaya çalışın. Eşiniz yatakta çok fazla yer kaplarsa, daha büyük bir yatak doğru bir seçenek olabilir.
• Yatak odanız çok sıcak veya gereğinden fazla aydınlık olabilir mi? Serin bir oda, uyurken sahip olduğunuz vücut sıcaklığındaki doğal düşüşü ayarlar. Odanız çok sıcaksa vücudunuzun ihtiyaç duyduğu şekilde soğuması zorlaşır. Bu sizi huzursuz edebilir. Aynı şey ışık için de geçerlidir. Az miktarda olsa bile size daha az melatonin verebilir, bu da yatmadan uyanık hale getirecektir. Odanız ne kadar karanlık olursa beyninizin uyku moduna girmesi o kadar kolaydır.

Doğurganlığınızı artıracak 10 önemli ipucu

Sakın üzülmeyin! Yalnız değilsiniz... Çünkü her 10 kadından biri sizin gibi hem üreme sorunlarına yol açan hem de hormonal dengeyi bozan, PCOS - polikistik over sendromlu.

Adet düzensizlikleri, kilo problemleri hatta uzun dönem sağlık problemleriyle beraber olan bir problem bu. Üstelik bu nedenle istediğiniz zaman kolayca gebe kalamayabilirsiniz.

Şimdi iyi haber: PCOS tam tedavi edilemese de olumlu yönde kontrol altına alınabilen bir patoloji. Fakat bunun için disiplin ve öz kontrol olmazsa olmaz.

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, araştırmalar, bilimsel çalışmalar ve hasta tecrübelerinden yola çıkarak, doğurganlığınızı artırmanıza yardımcı olacak 10 önemli ipucunu sizin için yazdı:

HEMEN KİLO VERMEYE BAŞLAYIN

Aldığınız her kilo için ekstra çalışın. Vücut kitle indeksinizdeki hafif bir azalma bile gebelik şansınızı artıracaktır. Beraberinde insülin seviyesi ve androjenler de düşecektir. Hedefinizi ulaşılabilir tutun. Haftada 500 gr vermeniz bile mükemmel bir ilerlemedir.

SADECE DİYET YAPMAYIN, DOĞRU VE YETERLİ BESLENİN

Sağlıklı diyet kavramını duymaktan bıkmış olabilirsiniz ama kolay kilo alma eğilimindesiniz. Üstelik başarılı bir tüp bebek tedavisinde bile beslenme çok önemli. Bütün gün salata yemeyin ama bir diyetisyenle çalışın. Karbonhidrat ve şekeri azaltın. Taze sebze, meyve ve lif ağırlıklı beslenin. Haftada bir diyetinizi değiştirin.

HAREKET EDİN, DİYET ASLA TEK BAŞINA YETERLİ OLMAZ

İnsülin direnci ve şeker düzenlenmesi için egzersiz şarttır. Günde 30 dakika yürüyüş yapın. Aktif olun. Yumurtlama sorunları çabucak düzelmeye başlayacaktır.

MEDİKAL TEDAVİ GEREKEBİLİR

PCOS hastalarında akne sık görülür. Bununla da mücadele edin. Metformin hem insülini hem de testosteronu düşürür. Düzenli adetlerin ve ovulasyonun (yumurtlama) başlamasına yardımcı olur. Gebelik olasılığını artırır.

DOĞUM KONTROL HAPLARI

Bu haplar adetleri ve hormonal durumu düzenlediği gibi gebelik olasılığını da artırır. İlacın bırakılmasını takip eden aylar gebelik şansının yüksek olduğu aylardır. Tüp bebek tedavisi öncesinde de doğum kontrol hapı kullanımının faydaları vardır.

TÜP BEBEK

Kilo kaybı, tüylenmede azalma, düzenli adetlere rağmen hala gebeliğe ulaşılamadıysa tüp bebek seçeneğini düşünmek gerekir. Tüp bebek başarısı için de yukardaki maddeler önemlidir. Çünkü obezite ve glisemik sorunlar oosit (yumurta) kalitesini olumsuz etkiler ve tüp bebek başarısını olumsuz etkileyebilir.

CERRAHİ

Başarısız tüp bebek uygulamalarını takiben kulağa pek hoş gelmese de "cerrahi" iyi bir çözüm olabilir. Laparoskopik olarak yapılan bu uygulamada lazer kullanılmaktadır. Bu yöntemle yumurtalık dokusundaki testosteron (erkeklik hormonu) üreten alanlar tahrip edilmektedir. Daha az testosteron, düzenli adet, düzenli ovulasyon demektir.

STRESS YÖNETİMİ

Şüphesiz stress kötüdür. Üstelik çocuk sahibi olmayla ilgili güçlük de varsa, hasta öfkeli ve bezgindir. Fakat bu durumu daha kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Hobi, yürüyüşler ve masaj stresi alır tedavinin başarısını artırır.

HER ZAMAN SORU SORUN VE YARDIM İSTEYİN

Bizler sizin için buradayız. Aklınıza takılanları doktorunuza gittiğinizde sormaktan çekinmeyin. Hatalı bilgiler edinmektense kaynağından bilgi alın. Doğurganlık, mutlu çiftleri sever. Bunu asla unutmayın.

Y kuşağı gençleri aşkı keşfetti

'Gençlerin Aşka Bakışı 2018' konulu anket sonuçlandı. Beykoz Üniversitesi'nin 831 üniversite öğrencisi ile 7'ncisini gerçekleştirdiği ankete göre; gençlerin aşka yüklediği anlamın değiştiği görüldü. 


2006 yılında gençlerin yüzde 12'sine göre aşkın tanımı 'sevgi' iken, bu oran son ankette yüzde 41.1'e yükseldi. Gençlerin yüzde 51'ine göre, aşk için yapılabilecek en büyük çılgınlık 'tüm hayatından vazgeçmek' oldu. Gençler en beğendikleri aşk şiirinin ise Özdemir Asaf imzalı Lavinia olduğunu belirtti

Beykoz Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi tarafından 7'ncisi yapılan 'Gençlerin Aşka Bakışı 2018' konulu anket sonuçlandı. İnternet ortamında gerçekleştirilen ankete 17-27 yaş arasındaki 831 üniversite öğrencisi katıldı. Aşkın anlamı, aşk için nelerden vazgeçilebileceği, en sevilen aşk şiiri, şarkısı, filmi, dizisi gibi soruların cevaplandığı anketin sonuçları dikkat çekti. Yıllar içinde gençlerin aşka bakışının değiştiği görüldü. 2006 yılında gençlerin yüzde 12'sine göre aşkın tanımı 'sevgi' iken, bu oran son ankette yüzde 41.1'e yükseldi. Ankette bir diğer dikkat çekici sonuç ise gençlerin aşk için yapılabilecek en büyük çılgınlık sorusuna verdikleri yanıt oldu. Soruya gençlerin yüzde 51'i 'tüm hayatımdan vazgeçmek' cevabını verdi.

Anketi değerlendiren Beykoz Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nüket Güz, yıllar içinde gençlerin aşka yüklediği anlamın değiştiğini belirterek, "2006 yılında gençler aşkın anlamını yüzde 12 oranında 'sevgi', yüzde 6 oranında 'tarifsiz duygu', yüzde 5 oranında 'tutku', yüzde 3 oranında 'acı-tatlı', yüzde 1 oranında 'güven-para' olarak tarif ederken, 2018 yılında gençlerin yüzde 41.1'ine göre aşk 'sevgi ve saygı', yüzde 31.2'sine göre dünyanın en tatlı mutluluğu; yüzde 12.2'sine göre ise kalp ağrısı" dedi.

Gençlerin yüzde 36.5'i Aşkını Davranışlarıyla Belli Ediyor
Prof. Dr. Güz, 2006 yılında gençlerin sevdiklerine ilan-ı aşk etmek için yüzde 67 oranında 'söz'ü yani yüz yüze iletişimi tercih ettiğini söyleyerek, "Son ankette gençlerin yüzde 36.5'i aşık olduğu kişiye hislerini davranışlarıyla belli edeceğini belirtti. 2016'da gençler, hislerini yüzde 25 oranında telefon aracılığıyla iletmeyi tercih ederken, 2017'de aracılı iletişim yüzde 14.2 ile en az tercih edilen seçenek oldu" diye konuştu.

'Aşk için hiçbir şeyden vazgeçmem'
2018 yılı sonuçlarına göre; gençler aşık oldukları kişi için bir çılgınlık yaparak tüm hayatlarından vazgeçebileceklerini söyleseler de, aşık oldukları kişi için sahip oldukları hiçbir şeyden vazgeçmek istemiyorlar. Ankette gençlere, aşık oldukları kişi için 'Ailenizden mi, paradan mı, okuldan mı/işten mi vazgeçersiniz?' diye sorulduğunda, gençlerin yüzde 42.9'u hiçbirinden, yüzde 31'i paradan cevabını verdi. Gençlerin yüzde 49.2'si ilk aşklarını 16 yaşın altındayken yaşarken, şu anda birine aşık olduğunu ifade eden gençlerin oranı yüzde 46.2. Aşık oldukları kişi ile bir çılgınlık yaparak gizlice evlenebileceklerini söyleyen gençlerin oranı yüzde 17.8.

En Güzel Hediye: El Emeği Bir Eşya
Ankete katılan gençlerin yüzde 46.2'sine göre aşık oldukları kişiye verilebilecek en güzel hediye el emeği bir eşya. Gençlerin yüzde 13.4'üne göre ise aşık olunan kişiye verilebilecek en güzel hediye 'kitap'. Çiçek ise verilebilecek en güzel hediyeler arasında yüzde 6.5'luk oranla üçüncü sırada yer aldı.

En Beğenilen Aşk Şiiri: Lavinia
Gençlerin en beğendiği aşk şiiri yüzde 26.4'lük oy oranıyla Özdemir Asaf'ın 'Lavinia' isimli şiiri oldu. 2017 yılında en sevilen şiir olan Ahmet Arif'in 'Hasretinden Prangalar Eskittim' isimli şiiri, bu yıl yüzde 24 oranında oy alarak ikinci sıraya geriledi.

En Beğenilen Aşk Şarkısı: Tarkan, Beni Çok Sev
Gençlerin en beğendiği aşk şarkısı bu yıl yüzde 17.6 oranıyla Tarkan'ın söylediği 'Beni Çok Sev' isimli parça olurken, Ersay Üner'in 'İki Aşık' ve Sıla'nın 'Muhbir' isimli parçaları yüzde 14.4'er oy oranıyla ikinci sırada yer aldı.

Sosyal Medyada En Beğenilen Çift: Sıla-Ahmet Kural
Anket sonuçlarına göre sosyal medyada en çok beğenilen aşık çift, artık yollarını ayıran Sıla ve Ahmet Kural çifti olurken, son iki yıldır birinci sırada yer alan Burak Özçivit-Fahriye Evcen çifti ise oyların yüzde 24.2'sini alarak ikinci sırada yer aldı. Bergüzar Korel ve Halit Ergenç çifti ise yüzde 11.7'yle en beğenilen üçüncü çift oldu.

En Beğenilen Aşk Filmi: Tatlım Tatlım
Üniversite gençlerinin en beğendiği aşk filmi ise Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği Gupse Özay, Çağlar Çorumlu'nun oynadığı 'Tatlım Tatlım' oldu. Gençler yüzde 21.7 oy oranıyla Tatlım Tatlım filmini seçerken, Buğra Gülsoy ve Özge Özpirinçci'nin oynağı 'Acı Tatlı Ekşi' yüzde 21.3 oranıyla ikinci sırada yer aldı. Mert Baykal'ın yönettiği ve başrollerinde Murat Boz, Aslı Enver ve Burak Özçivit'in yer aldığı 'Kardeşim Benim' ise yüzde 20'lik oyla üçüncü oldu.

En Beğenilen Aşk Dizisi: Fİ
En beğenilen aşk dizisi yüzde 19.5 oy oranıyla son dönemin fenomen dizisi Fİ olurken, en beğenilen aşık çift yüzde 25.8 oranıyla Poyraz ve Ayşegül oldu. Kiralık aşk dizisi yüzde 14.3 oranıyla en beğenilen ikinci dizi olurken, dizinin karakterleri Ömer ve Defne de yine yüzde 31.1 oranıyla en beğenilen karakterler arasında ikinci sırada yer aldı.

Hamilelik öncesi kritik 10 öneri!

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin, o andan itibaren kendilerine bir anlamda çeki-düzen vermeleri gerektiğini ortaya koyuyor! 

Yani birtakım kurallar var ki, anne adayı hamile olmadan önce bu kurallara uyarak hamileliğe kendini hazırlamalı, baba adayı da aynı şekilde üzerine düşenleri yapmalı. 'Sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek' olarak özetlenebilecek bu kuralların hamilelik döneminde anne karnındaki bebeğin fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişiminin sağlıklı olabilmesi için son derece önemli olduğunu vurgulayan Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı, sağlıklı beslenmeden düzenli egzersize, ideal kilodan sigara ve alkolden kaçınılmasına dek uyulması gereken 10 kritik kuralı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Demir depolarınızı doldurun
Demir eksikliği ülkemizde özellikle kadınlarda çok yaygın bir sorun. Bu nedenle hamilelik öncesinde olabildiğince demir depolarınızı doldurun. Hücrelere oksijen taşınmasında kritik öneme sahip olan demir, hamilelik sürecinde bebeğinizin güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olması için vazgeçilmez rol oynuyor. Demirden en zengin besin olan kırmızı etin mutlaka tüketilmesi gerekiyor. Bununla birlikte diğer hayvansal gıdalar, tavuk, balık, yumurta, kurubaklagiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler, pekmez ve kırmızı üzümde de demir içeriği yüksek olduğundan beslenmede yer verilmesi şart. Yiyeceklerdeki demirin emilimini artırmak için C vitamini kaynağı olan maydanoz, biber, portakal, brokoli gibi besinlerle birlikte tüketin.

Düzenli egzersiz alışkanlığı edinin
Düzenli egzersiz yapmak özellikle kilo kontrolü ve vücut yağ oranını azaltmak için çok önemli bir faktör. Egzersiz aynı zamanda insülin direncini kırmak, kan şekerini düzenlemek, iştahı kontrol etmek, enerji harcamasını artırarak daha aktif olmayı sağlamak gibi faydalarda sağlıyor. Hamileliğe hazırlanma sürecinde sağlam ve güçlü bir vücut yapısına sahip olmanın en iyi yollarından birisi.

İdeal kilonuzda olun
Gerek aşırı kilo, gerekse anne adayının aşırı zayıflığı sağlıklı bebek için hamile kalmadan önce mutlaka düzeltilmesi gereken sorunlar. Hamilelik döneminde kilo vermek doğru değil; bu nedenle hamile kalmadan önce ideal kilonuza inmeye çalışın. Fazla kilo ve obezite doğurganlığın azalmasına da neden olan; hamilelikte diyabet, hipertansiyon, bebeğin iri doğması, doğum defektleri, sezaryenle doğum ve çocukluk çağı şişmanlığına da yol açabilen önemli bir sağlık sorunu. Vücut kitle indeksinizin 25'in üzerinde olması fazla kilo, vücut yağ oranının yüksek olması anlamına geliyor. Vücut kitle indeksinin 18'in altında olması da anne adayının kısırlık sorunuyla karşılaşmasına neden olabileceği gibi, sağlık sorunlarına yol açabilir.

Kalsiyum tüketiminiz yeterli olsun
Kalsiyumdan yeterli beslenen anne adayının hap olarak kalsiyum almasına gerek yok. Kalsiyumdan zengin olan süt ve yoğurttan 500-750 ml. tüketmek günlük kalsiyum ihtiyacının yüzde 75'ini sağlıyor. Diğer kalsiyum kaynakları olan peynir çeşitleri, sebze ve meyvelerle kuruyemişler de tüketilerek kalsiyum ihtiyacı karşılanır. Kalsiyum kemik ve kıkırdak gelişimi, sağlıklı diş oluşumu, kas ve sinir sisteminin normal çalışması, hücresel çalışmaların düzenli ve sürekli olması, kanın pıhtılaşması, kan basıncının normal düzeyde seyretmesi gibi vücutta önemli fonksiyonları olan bir mineral.

Yeterli ve dengeli beslenin
Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı "Çocuk sahibi olmak isteyen anne ve baba adayları için yeterli ve dengeli beslenme çok önemlidir. Sağlıklı ve yeterli beslenme ve bol su tüketimi yumurta kalitesinin ve sayısının artmasına, dolayısıyla doğurganlığın iyileşmesine yardımcı olur. Aynı zamanda anne adaylarının hamilelik döneminde artan vitamin mineral protein ihtiyaçlarını karşılamak için vücut depolarının dolu olmasını ve bebeğin sağlıklı gelişimini sağlar. Günlük tüketilen besinler ne kadar çeşitli ise vitamin mineral ve diğer besin ögeleri açısından da o kadar zengin olduğu unutulmamalıdır. Büyüme ve gelişmede,beyin,sinir ve göz dokusu gelişimi için önemli rol oynayan omega 3 yağ asitlerinin alınması için haftada 1-2 defa balık tüketimine özen gösterilmelidir. Balık tüketilemediği durumlarda balık yağı içeren haplar kullanılabilir. Beslenme alışkanlıkları içinde hazır gıdalar, paketli yiyecekler, asitli içecekler gibi katkı içeriği çok olan gıdalar varsa onları tüketmekten kaçınılmalıdır" diyor.

Folik asit desteğine başlayın
Hamile kalmaya karar verdiğiniz zaman hekiminizin de önerisiyle folik asit kullanımına başlayın ve hamileliğin 12. haftasına kadar düzenli kullanın. Günde 400 mcg alınması önerilen B grubu bir vitamin olan folik asit, bebeğinizde merkezi sinir sistemi hastalıklarının oluşmasını engelliyor. Folik asitten zengin gıdalar olan ıspanak, semizotu, brokoli gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler, portakal gibi turunçgil meyveler, kurubaklagiller, yumurta sarısı beslenmede mutlaka yer almalı.

Kan şekerinizi kontrol altına alın
Diyabet hamile kalmak için engel bir durum değil ancak hastalığın vücuttaki etkileri göz önünde tutularak bu durumu önleyici veya tedavi edici önlemlerin alınması, kan şekeri değerlerinin olabildiğince normal sınırlarda tutulması fetus sağlığı için çok önemli. Çünkü bebeğin 5.-6. haftasında başlayan beyin omurilik gelişimi annenin kan şekeri düzeyinden etkileniyor. Diyabet tedavisinde en önemli unsur olan beslenme tedavisine çok dikkat etmek, öğün atlamamak, doğru ve dengeli beslenmeye önem vermek gerekiyor.

D vitamini düzeyi normal olmalı
D vitamini kemik sağlığı kadar hücresel aktiviteler için de çok önemli. D vitamini eksikliğinin fetus ve yeni doğan kemik gelişimi üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor. D vitamini fetusun kalp kasında ve beyin gelişimi üzerinde, bağışıklık sisteminin gelişiminde rol oynuyor. Bu nedenle D vitamini depolarının hamilelik öncesinde ve süresinde yeterli olması bebeğin sağlıklı gelişimi için çok önemli.

İyotlu tuz tüketin
İyot tiroid hormonlarının yapısında bulunan ana madde. Tiroid hormonu büyüme, gelişme, metabolizma ve üreme fonksiyonlarında rol oynuyor. Dolayısıyla eksikliğinde zeka geriliği, büyüme ve gelişme yetersizliği, guatr gibi bozukluklara neden oluyor. Bu nedenle iyot içeriği yüksek gıdalar (yumurta, süt, balık vb) ile iyotlu tuz tüketimi önemli. Böylece önlenebilir zeka geriliğinin en önemli nedeni olan konjenital hipotiroidizmin önüne geçiliyor.

Sigara ve alkolü bırakın
Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı "Alkol erkeklerde sperm kalitesi ve sayısını, kadınlarda hamile kalma şansını azaltan bir maddedir. Alkol tüketimi kalsiyum, folik asit, tiamin, protein gibi besin ögelerinin emilimini olumsuz yönde etkileyerek beslenme yetersizliğine, kilo alımına ve fazla yağlanmaya sebep olur. Çocuk sahibi olmaya karar verildikten sonra mutlaka bırakılmalıdır. Sigara da yumurtlama bozukluğuna ve spermde değişikliğe yol açması nedeniyle bir an önce bırakılmalıdır. Aynı zamanda sigara vitamin mineral emilimini olumsuz etkiler, kandaki oksijen düzeyini azaltır. Erken doğum,düşük ağırlıklı bebek, ani bebek ölümlerine neden olurken çocukluk çağında dikkat eksikliği, hiperaktivite, davranışsal anomaliler, öğrenme güçlüğüne yol açabilir. Bu nedenle hamile kalmadan ne kadar önce sigara bırakılsa o kadar bu zararlardan bebek korunmuş olur" diyor.