14 Mayıs 2019 Salı

Dönemsel sıkıntı normal değil

Bir çok kadın her ayın belli dönemlerinde yani kanamalı adet dönemlerinde ve hijenik amaçla ped kullandığı zamanlarda vajen girişinde ve vajinasında kaşıntı, yanma, şişme, kızarıklık, akıntı ve alerjik problemler yaşıyor. Bu sorunların devamlı bir hal alması, sosyal hayatlarını alt üst eden, moral bozukluğu ve depresyona sürükleyen, günlük kıyafet seçimini bile çok zor hale getiren sıkıntılara neden olabiliyor.

Her 10 kadından 8'i Kadınlara Özgü Alerjik İritasyon'u (KAİ) hiç duymamış olmasına rağmen milyonlarca kadın dönem dönem bu rahatsızlıktan şikayetçi oluyor ve üstelik uzun yıllar çaresiz olarak bu sıkıntıya katlanıyor. Jinekologlar vajinal kaşıntı, ağrı, yanma, kızarıklık ve/veya akıntı belirtileri ile kendilerine gelen ve özellikle daha önceki tedavilerden fayda görmemiş hastalarının büyük çoğunluğunun KAİ sorunu ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Jinekologların çoğu bu semptomların kadınların büyük kısmında özellikle regl dönemlerinde ortaya çıktığını söylüyor ve hijyenik ürün seçimlerinin bu rahatsızlığı başlatan veya ağırlaştıran bir faktör olabileceğini belirtiyorlar. Çünkü çoğu konvansiyonel hijyenik ped, günlük ped, ve tamponların kadınların bilmediği birçok sentetik madde ve kimyasal madde içermesinin sorunun ana kaynağı olabileceği üzerinde duruyorlar.

Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan tüm dünyada son dönemlerde artış gösteren bu durum ile ilgili Türk kadınlarını uyarıyor;

Kadınlara Özgü Alerjik İritasyon (KAİ) problemi çok az kadın tarafından bilindiği için, kadınlarımız bu durumun doğal olarak yaşanan ve katlanmaları gereken bir süreç olduğunu varsayıyorlar ve pek çoğu bir doktora başvurmayı düşünmüyor. Doktora başvurmalarına rağmen kesin tanı konulamaması veya sorunlarının verilen tedavilere rağmen devamlılık göstermesi de hayat kalitelerini bozuyor, sosyal ve cinsel yaşamlarını etkiliyor. Oysa kadınlarımız kısaca KAİ dediğimiz "Kadınlara Özgü Alerjik İritasyon" sebebi ile kalitesiz bir hayat yaşamak ve sıkıntı çekmek zorunda değil.

KAİ'nin farklı semptomları ve dereceleri olmakla beraber en sık görünen semptomlar olarak vulva olarak adlandırılan vajen girişindeki ve vajinal bölgede kaşıntı, ağrı, tahriş, şişme, kızarıklık, yanma ve akıntıyı sayabiliriz. Bu semptomları yaşayan kadınlar tedavi edilemez cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalandığını düşünebiliyor. Kadınların %63'ü de bu rahatsızlığı mantar veya diğer mikrobik hastalıklar ile karıştırıyor ve bu yönde tedavi yöntemlerine yöneliyor. Hatta kanser korkusu yaşıyor. Bu durumda onların aşırı stres ve endişe yaşamalarına yol açabiliyor. Aslında sadece Alerjik İritasyon problemi yaşıyorlar.

Tüm bu fiziksel semptomlara ek olarak KAİ duygusal ve psikolojik sıkıntıları da beraberinde getirebiliyor. Alerjik iritasyon yaşayan kadınların üçte biri günlük hayatlarında kendilerini motivasyonu düşmüş ve depresif hissettiklerini, yarısından fazlası ise cinsel hayatlarının zarar gördüğünü ve bu yüzden eşleri ile sorun yaşadıklarını belirtiyor.

Alerjik reaksiyonların tedavisinde en ideal çözüm alerjen maddeden kaçınmaktır. Mesela hijyenik pedlerin bir çoğunun içlerini incelediğinizde içinde organik pamuk bulmayı beklerken polipropilen, poliakrilat, yüzey aktif madde, plastik, klorla ağartılmış kağıt hamuru ve sentetik esanslar bulunmaktadır. Bu maddeler deride ve mukoza denilen daha ince, hassas vajen çeperini kaplayan deri benzeri alanlarda kolayca alerjik reaksiyona yol açabilirler. Ayrıca klorla ağartılmış ped ve tamponlarda, klorla ağartma işlemi sırasında başta dioksin olmak üzere çeşitli maddeler ortaya çıkmakta ve bu maddeler endometriozis, kısırlık, bağışıklık sisteminde düşüş gibi problemlerin nedenlerinden biri olabilmektedir. Bu kadar fazla sentetik madde aynı zamanda vajinal bölgedeki birçok alerjik reaksiyonu da tetiklemektedir.

Kadınlara Özgü Alerjik İritasyon sorunu yaşayan tüm kadınlara ilk müdahale için klorla beyazlatılmamış organik ve doğal hijyenik ürünler kullanmalarını, pamuklu iç çamaşırı giymelerini ve sabundan ve yoğun parfümlü hijyenik kadın ürünlerinden kaçınmalarını tavsiye ediyorum.

İçeriğinde gerçekten organik, doğal pamuk barındıran hijyenik ürünler ve pamuklu iç çamaşırları kullanarak kadınlar, günlük yaşamlarını ve yaşam kalitelerini ciddi şekilde etkileyen bu problemin kolayca önüne geçebilir ve sorunsuz ve rahat bir hayata geçebilirler.

Kontrolsüz spor ve obezite dizlerin düşmanı

Önce merdiven inip çıkmayla başlayan, hareketle belirginleşen ağrı giderek istirahat halinde de gelişiyor. Ağrıya zamanla diz çevresinde şişlik, takılma ve kilitlenme gibi sorunlar da eşlik ediyor. 

Tüm bunların sonucunda hastayı her gün ağrı kesici ilaç kullanmaya zorlayan, ilerleyen zamanda sosyal yaşamdan koparabilecek kadar şiddetli hareket kısıtlılığı yaratabilen hastalığın adı: Diz ekleminde kireçlenme! Eklem kıkırdağının aşınması anlamına gelen dizde kireçlenme sadece ileri yaş sorunu olarak görülüyordu.

Acıbadem Altunizade Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Alper Kaya hastalığın son yıllarda artık genç yaştaki kişileri de etkilemeye başladığına dikkat çekerek, "Diz ekleminde kıkırdağın aşınması eskiden 35 yaşın altındaki kişilerde en fazla yüzde 2 oranında görülürken, yapılan bazı araştırmalar bu oranın günümüzde yüzde 8'lere ulaştığını gösteriyor. Bu artışın en önemli nedenleri ise bilinçsizce yapılan spor ve obezite " diyor.

Prof. Dr. Alper Kaya diz ekleminde kıkırdağın aşınmasına ait belirtiler ortaya çıkmaya başladığında ise zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerektiği uyarısında bulunuyor. Çünkü hastalık ilerledikçe tedavi hem daha zorlaşıyor hem de ameliyat gibi daha girişimsel işlemlere ihtiyaç duyulabiliyor.

En temel belirtisi ağrı

"Dizdeki kireçlenmenin en temel belirtisi ağrıdır" diyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Alper Kaya önce yüklenmeyle, merdiven inip çıkmayla ve hareketle belirgin olan ağrının giderek istirahatte de görülmeye başladığına işaret ederek diğer yakınmaları şöyle sıralıyor: "Ağrıyı zamanla hareket kısıtlılığı takip ediyor. Diz çevresinde şişlik, ses gelmesi, takılma, kilitlenme gibi şikayetler de görülebiliyor. Daha da ileri aşamalarda diz eğrilme başlayabiliyor. Oluşan bu tablo sonucunda hasta her gün ağrı kesici ilaçlar kullanmak zorunda kalabiliyor, hareket kısıtlılığı nedeniyle evden dışarıya çıkamaz noktaya gelebiliyor"

Bu etkenler diz kireçlenmesini tetikliyor

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Alper Kaya dizde kireçlenmenin nedeni bilinen ve bilinmeyen olmak üzere iki gruba ayrıldığını belirtiyor. Özellikle romatoid artrite bağlı gelişen romatizmal hastalıklar, eklemi ilgilendiren kırıklar sonrası gelişen kireçlenmeler nedeni bilinen kireçlenmeler arasında bulunuyor. Prof. Dr. Alper Kaya "nedeni tam olarak bilinmeyen" kireçlenmenin ise en sık görülen tipi oluşturduğunu belirterek, "Bu tip kireçlenmede genetik etkenlerin rol aldığı ve ileri yaş, kadın olmak, fazla kilo, kontrolsüz sporlar ile diğer nedenlerle dize yapılan aşırı yüklenmelerin etkilediği, kasların zayıf olması ile diz travmaları gibi bazı etkenlerin de kıkırdağın bozulmasını hızlandırdığı düşünülüyor" diyor.

Kontrolsüz spor ve obezite dizlerin düşmanı

Diz kireçlenmesi eskiden 35 yaşın altındaki kişilerde sadece yüzde 1-2 oranında görülürken yapılan bazı araştırmalar bu oranın günümüzde yüzde 8'e yükseldiğini gösteriyor. Prof. Dr. Alper Kaya diz kireçlenmesinin artık genç yaştaki kişileri de etkilemesindeki en önemli etkenlerden birinin ise bilinçsizce yapılan spor olduğuna işaret ederek sözlerine şöyle devam ediyor: "Spora olan eğilim günümüzde gittikçe artıyor. Spor bilinçli yapıldığında çok önemli faydalar sağlıyor. Ancak kontrolsüz, aşırı yüklenme içeren ve yeterli ısınma yapılmadan uygulanan spor diz eklemlerinde kireçlenmeye neden olabiliyor. Bunun yanı sıra günümüzün önemli problemlerinden biri olan obezite, dizde bağ ve menisküs yaralanmalarının zamanında tedavi edilmemesi gibi nedenler de genetik yatkınlığı olan kişilerde hem hastalığın daha erken görülmesine yol açıyor, hem de özellikle tedavi edilmeyen diz yaralanmaları doğrudan kıkırdağın aşınmasına neden olabiliyor"

Tek bir tedavisi yok

Prof. Dr. Alper Kaya dizlerde kireçlenmenin tek bir tedavisinin olmadığını belirtiyor. Hangi tedavinin uygulanacağı hastanın yaşı, ağrısının şiddeti, günlük aktivitelerinin etkilenme durumu, diğer hastalıkları ve sosyal durumu göz önüne alınarak veriliyor.

1-Hastalığın başlangıç aşamasında egzersizler, kilo verilmesi ve ağrı kesiciler yararlı olabiliyor. Kıkırdak destekleyici ilaçlar da hastaların bir kısmında ağrıyı azaltabiliyor.

2-Fizik tedavi uygulamaları ve eklem içi enjeksiyonlar yapılabiliyor. Bu enjeksiyonlar kıkırdak yüzeylerin kayganlığını arttıran, sürtünmeyi azaltan ve kıkırdağı bir miktar besleyen ilaçlar, kortizon, hastanın kendisinden alınan kandan hazırlanan trombositten zengin plazma (PRP) veya daha kompleks bir işlem olan kök hücre enjeksiyonları oluyor. Uygun hastalarda başvurulan kök hücre enjeksiyonlarıyla sorun tümüyle ortadan kalkmasa da, yapılan araştırmalar hastaların şikayetlerinde azalma ve fonksiyonlarında iyileşme olduğunu gösteriyor.

3-Daha ileri aşamadaki veya önceki tedavilerin yetersiz kaldığı hastalarda eklem içinde bir miktar temizlik ve kıkırdak yüzeylerdeki bozukluğun kısmen düzeltildiği kapalı yöntemle yapılan artroskopi ameliyatı, kemik yük taşıma ekseninin bozulduğu durumlarda bu ekseni düzelten kemik ameliyatları yapılabiliyor. Kireçlenmenin daha fazla olduğu ve kemik yüzeyinde hiç kıkırdak dokusu kalmadığı durumlarda ise kısmi veya tam diz protezi ameliyatıyla hastanın ağrısının giderilerek normal aktivitesini kazanması amaçlanıyor.

Telefonu omza sıkıştırmayın

Bilgisayar başında çalışanlar yaşamının bir bölümünde boyun ağrısı çekebiliyor. 

Araştırmalar, Amerika'da 2 kişiden birinin her yıl boyun ağrısı şikayetiyle hekime başvurduğunu gösteriyor. Boyun ağrılarının özellikle ofis çalışanlarında görüldüğünü vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, "Günlük hayatta alınabilecek bazı önlemlerle boyun ağrıları önlenebilir. Çalışırken elleri serbest bırakabilmek için telefon ahizesini omza sıkıştırmak boyun ağrısına neden olabiliyor" açıklamasında bulundu.

Tüm gün bilgisayar karşısında çalışmak, günlük iş hayatındaki gerginlikler boyun ağrılarının artmasına neden olan etkenlerin başında geliyor. Boyun ağrılarının basit ağrı kesicilerle giderilebildiği gibi sıcak-soğuk kompreslerin de işe yarayabildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, "Bunun için ağrılı bölgeye 20 dakikalık sürelerle buz torbası veya havluya sarılmış buz parçaları ile kompres yaptıktan sonra ılık bir duş almak veya sıcak su torbası uygulamak yeterli olur. Bu yöntemler var olan ağrıların giderilmesi için kullanılır. Günlük yaşamda alınabilecek bazı önlemlerle ağrıların önüne geçmek de mümkün" dedi.

Hareket halinde olmak boyun ağrısını önler

Yüzüstü pozisyonunda uyumanın boyna fazladan yük bindirebildiğini belirten Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, "Boynunuzun doğal kıvrımını destekleyecek bir yastık seçin" uyarısında bulundu. Diş sıkmanın da boyun kaslarını gerebildiğini söyleyen Prof. Dr. Semih Akı, "Olabildiğince faal olunmalı. Düzenli fiziksel aktivite yapan bireylerin tekrar eden boyun ağrısı geliştirme olasılığı çok daha azdır" dedi.

Masa başı çalışanlar sık sık gerinmeli

Stresin boyun bölgesinde gerilmelerine ve kas zorlanmalarına neden olabildiğini vurgulayan Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, masa başında çalışanlara sık sık gerinmeleri gerektiğini belirterek, "Omuzlarınızı yukarı doğru kulak hizasına kadar yükselttikten sonra düşürebildiğiniz kadar düşürün. Bunu beş defa tekrar edin. Kürek kemiklerinizi birleştirin ve beş saniye süreyle öyle durduktan sonra gevşeyin. Yan boyun kaslarınızı esnetmek için oturur pozisyonda sol elinizle koltuğunuzun oturağına tutunarak gövde ve boynunuzu zıt tarafa doğru eğin. Ardından bu hareketi sağ elinizle tekrar edin" önerisinde bulundu.

Ekran göz hizasında olmalı

Araçtaki kafa desteğinin ayarlanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Semih Akı, "Doğru ayar, başınızı ve boynunuzu daha iyi destekler. Uzun süreler araç kullanıyor veya bilgisayar başında çok zaman geçiriyorsanız sık sık mola verin. Boynunuza fazladan yük bindirmemek için kafanızla omurganızı düz bir çizgi halinde tutmaya gayret edin. Ekran göz hizasına gelecek şekilde çalışma masanızı, koltuğunuzu ve bilgisayarınızı ayarlayın" dedi. Prof. Dr. Akı, telefonda konuşurken ahizenin kafa ve omzun arasında sıkıştırılmaktan kaçınılmasını ve telefonda fazla konuşanların kulaklıkla konuşmaları önerisinde bulundu.

Kadının en güzel makyajı gülümsemesidir

Her kadın güzeldir. Ama öz güvenle gülümseyen kadın daha da güzeldir. Doğal, içten, kendine güvenli bir gülümsemenin yerini başka hiçbir şey tutamaz. Günümüzde artan estetik trendlerinin arasında diş estetiğine talep hızla artıyor.

Günümüzde gelişen teknoloji ve teknikler sayesinde tek seansta ve sadece birkaç saat içerisinde gülüş tasarımı ile diş estetiği yapılabiliyor. Güzel bir gülüş ile karşısındakini etkilemek ve hafızalarda iz bırakmak isteyenler için uygulanan bu yöntem, kadınların güzelliğini etkilediği gibi özgüvenlerinin artmasına da destek oluyor.

ÇALIŞANLARIMIZIN YÜZDE 92'Sİ KADIN

Tanfer Health & Aesthetic CFO'su Sevcan Tanfer, "Biz, estetik merkezi olarak bütün kadınların doğal bir şekilde bakımını, estetiğini yapmak için elimizden geleni yapıyoruz. Kliniğimiz, yüzde 92 kadın çalışandan oluşuyor. Diğer arkadaşlarımızın bize verdiği değeri ve önemi bugün gördük; kliniğimizde toplanarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü birlikte kutlamak biz kadınları ayrıca mutlu etti" dedi.

BAŞARIMIZIN GÜCÜ KADIN ÇALIŞANLARIMIZIN ESERİ

Tanfer Health & Aesthetic ailesi olarak her kadının gülümsemeyi hak ettiğini belirten Tanfer Health & Aesthetic Kurucusu, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer; "Kadınlar Günü'nün en mutlu ve en keyifli zamanına geldik. Bugün birlikte çalıştığımız ve kliniğimizin yüzde 92'sini teşkil eden kadın arkadaşlarımıza Kadınlar Günü adına birer çiçek vermek istiyorum. Kadınlar günü bildiğiniz gibi dünyada kadının gücünü, başarısını, hırsını, azmini gösteren ve simgeleyen önemli günlerden bir tanesi. Bizim de başarımızın arkasında yüzde 92 oranında kadın gücü var. Başarımızın altında birlikte çalıştığımız mesai arkadaşlarımızın çoğunluğunun kadın olması yatmaktadır. Bu nedenle onları bu özel günlerinde kutlar ve tebrik ederim" diyerek başta Eşi Sevcan Tanfer olmak üzere tüm mesai arkadaşlarının ve çalışanlarının Kadınlar Günü'nü kutladı.

KADINLAR GÜNÜNDE KENDİNİZİ ŞIMARTIN

8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde Tanfer Health & Aesthetic Kurucusu, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, günümüzde iş hayatının içerisinde her geçen gün daha fazla yer almaya başlayan kadınlar için dış görünümün; özgüven, sosyal statü, ikili ilişkiler ve mutluluk açısından önemli olduğunu vurguladı. Gelişen teknolojinin yardımıyla iyileşme sürelerinin kısalması ile birlikte estetiğe talebin her geçen gün katlanarak arttığını belirtti.

YUMUŞAK BİR GÜLÜMSEME POZİTİF BİR BAŞLANGIÇTIR

Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, "Tüm kadınlar kıymetlidir ve güzeldir. Ancak özgüvenli bir gülüşe sahip olmak çok daha önemlidir. Toplumsal ilişkilerde ilk tanışma, karşılaşma ve ilk görüş çok önemlidir. Ahenkli yumuşak bir gülümseme her zaman pozitif bir başlangıçtır. Günümüz diş hekimliğinde doğal ve ışık saçan bir gülüş için kişinin fiziğine ve karakterine göre özel diş tasarımları yapılıyor. Hastalarımıza gülüş tasarımı yaparken, yaş, cinsiyet, dudaklar, dişetleri, diş rengi, diş şekli, diş konumları, yüz şekli ve ten rengi gibi konuları dikkate alıyoruz. Estetik ve fonksiyonu birleştirerek kişiye en uygun gülümsemeyi yaratıyoruz" dedi.

GÜLÜŞÜNÜZÜ YENİDEN KAZANIN

Dr. Nihat Tanfer estetik diş hekimliğine ihtiyaç duyulacak nedenleri şöyle sıraladı:

  • Ön dişlerde form ve büyüklük açısından asimetri olduğu durumlarda
  • Ön dişler arasında konuşmanızı da olumsuz etkileyen boşluk (diastema) varsa
  • Dişlerinizin renginden memnun değilseniz
  • Dişlerde çapraşıklıklar ve/veya düzensizlikler varsa
  • Daha önceden yapılan işlemlerin (kuron, köprü veya dolgular) görüntüsü hoşunuza gitmiyorsa veya doğal görünmüyorsa
  • Fotoğraflarda ağzınızı kapatmak zorunda kalıyorsanız
  • Toplum içinde gülerken ağzınızı elinizle kapatma ihtiyacı duyuyorsanız;
  • Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi alanında bir uzmana görünmenin zamanı gelmiştir. Anne olmuş ve kendisine vakit ayıramayan kadınlardan ev kadınlarına, iş hayatının yoğun stresinden bunalmış kadınlardan geçirdiği hastalıkları yüzünden ağız sağlığı bozulmuş kadınlara kadar her kadın, güzel bir gülümsemeyi hak ediyor. Siz de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kendinizi şımartın ve gülüşünüzü yeniden tasarlatın.

İzmir burun estetiği


Estetik kişisel bir bakımdır. Ancak zorunlu veya isteğe göre bu durum değişmektedir. Örneğin; burnuna darbe alan bir kişi hayatını devam ettirmek için burun estetiği olmak zorundadır. Bunun yanı sıra birçok kişi yüzüne yakışacak bir burun estetiğini tercih ederek görsel amaçta operasyon geçirebilir. Bu önemli hususta operasyonu yapacak doktor alanında uzman estetik cerrahlar olmalıdır. Önceliğiniz yüzünüze yakılacak bir burun yapısını bulmaktır. Bunu uzman estetik cerrahlar veya kulak burun boğaz olarak herkesçe bilinen dalda uzman kişiler sizlere yakışacak burun modellerini gösterir. Yalnızca operasyonu gerçekleştiren kişi estetik cerrah olmalıdır. Burun estetiği açık ve kapalı olarak adlandırılan ameliyat tipleridir. Bazı kişilerde açık burun estetiği uygulanırken gerekli görünen kişilerde kapalı burun estetiği uygulanmaktadır. Buna da doktorunuz karar verecektir.

Günümüzde tıbbın gelişmesi ile birçok burun estetiği operasyonu için aletler çoğu hastanelerde yer. Eğer burunda tıkanıklık ve nefes problemi var ise için operasyon geçirmek istiyorsanız nefes açma olarak belirtilen’’ septoplasti’’ 'nin ardından ‘’rinoplasti’’ uygulanarak burunda estetik yapılır. Septoplasti aşamasından burun içerisinden kıkırdak alınır. Bu estetik sonucunda eğer bir sorun yaşarsanız tekrar doktorunuz ile görüşebilirsiniz. Ayrıca uzman estetik cerrahi doktorları doğal görünen ve kişinin yüzüne yakışacak bir burun yapısını tercih ederek yapmalıdır. Bunun yanı sıra erkeklerde hokka burunun yasal olmaması da göz önüne alınarak bayanlarda hokka burun uygulanmaktadır.

Günümüzde birçok kişi burun ucu inceltme, burun ucu ovalleştirme ve hokka burun olarak bilinen ucu kalkık burun yapısını tercih ediyor. Fakat tüm bu modeller her bayanın yüzüne yakışmıyor. Bu nedenle istediğiniz modeli doktorunuz ile paylaşarak en uygun burun estetiğini sizin için uygulayacaktır. Ayrıca bu estetik operasyonu geçirerek kızlar 16, erkekler ise 18 yaşında olmalıdır. Bunun nedeni ise burun yapısının gelişimini tamamlamasıdır. Burun yapısı oldukça önemli bir konudur. Bu nedenle doktorunuzun söylediği ve size uygun olarak gösterdiği modelleri tercih etmenizde fayda vardır. Aksi halde ileriki yaşamınızda sorunlar yaşayabilirsiniz. Bu nedenle doktor tercihinizde bu durumda oldukça önemli bir husustur. Alanında uzman, başarılı operasyonlar geçiren bir doktor tercih etmelisiniz.



4 Mayıs 2019 Cumartesi

Zayıflamak isteyenlerin doğru bildiği altı yanlış

Zayıflamak isteyenler bazen farkına varmadan yaptıkları hatalar nedeniyle kilo vermekte zorlanabiliyor. 

Kilo vermeye yardımcı olan, tam ve besleyici bir öğün yerine geçen XL-S Nutrition uzmanları zayıflamak isteyenler için en yaygın "doğru bilinen yanlışları" derledi. İşte sağlıkla zayıflamak için dikkat etmemiz gerekenler…

Doğru bilinen yanlış 1: aynı diyeti yapan herkes aynı MİKTARDA kilo kaybeder

GERÇEK: Hepimizin kilosu, yaşı, metabolizması farklı. Bu nedenle aynı diyeti uygulasak ve aynı şekilde spor yapsak da aynı kiloyu kaybetmiyoruz. O yüzden bazen çevremizdekiler bizden daha hızlı kilo verebiliyor, biz de onlar bakıp boş yere umutsuzluğa kapılabiliyoruz. Önemli olan hızlı ve çok kilo vermek değil, sağlıkla zayıflamak.

Doğru bilinen yanlış 2: ÖĞÜN ATLAYARAK KİLO VEREBİLİRSİNİZ

GERÇEK: Kahvaltıyı, öğle veya akşam yemeğini es geçmek pek çok kişinin başvurduğu bir yöntem. Ne var ki bir öğünü atlayınca acıkıyorsunuz, bu da bir sonraki öğünde ya da arada normalde tüketeceğinizden çok daha fazla miktarda yemenize neden olabiliyor. Bu nedenle her öğün düşük kalorili ve tok tutan yiyecekler tercih edilmeli.

Doğru bilinen yanlış 3: Aşşam saat yediden sonra yemek YEMEK kilo aldırır

GERÇEK: Gün içinde aldığınız toplam kalori belirli bir miktarı geçmedikçe, saat kaçta yemek yediğinizin bir önemi yok. Sağlıklı ve düşük kalorili yiyecekler tercih edildiği sürece yatmadan iki saat öncesine kadar yemek yiyebilirsiniz. Sorun şu ki, genelde geç vakit atıştırdıklarımız pek düşük kalorili şeyler olmuyor. Ama kilo vermek isteyenlerin, gün içinde aldıkları kalorinin çoğunluğunu vücudun daha aktif çalıştığı gündüz saatlerinde, akşam saatlerinde ise daha az miktarda almalarında fayda var.

Doğru bilinen yanlış 4: önemli olan gıdaların düşük kalorili olması, besleyici olmaları değil

GERÇEK: Kilo vermeye çalışırken, birçoğumuzun yaptığı en büyük hatalardan biri, yediklerimizin sadece kalori değerine bakıp ne kadar besleyici olduklarını dikkate almamak. Her ne kadar düşük kalori alsak da tek tip beslenmeyle sağlıklı kilo vermek mümkün değil. Bu nedenle her öğünde tükettiklerimizin besleyici olması, yani vücudumuzun besinsel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerekli vitamin ve mineralleri içermesi metabolizmamızın sağlıklı çalışması için şart.

Doğru bilinen yanlış 5: SÜT ve süt ürünleri kilo vermemize engel

GERÇEK: Süt ve süt ürünlerine karşı intoleransınız olduğuna dair hekimler tarafından konmuş bir teşhis yoksa, süt ve süt ürünleri tüketmek kilo vermeye engel değildir. Bunlardan uzak durursanız, vücudunuz için gerekli olan proteinler ve kalsiyumdan mahrum kalmış olursunuz.

Doğru bilinen yanlış 6: su içmek her derde deva

GERÇEK: Eğer yeterli ve dengeli beslenmiyorsanız, günlük ihtiyacınızdan daha fazla kalori alımı sağlıyorsanız ve de yeterince hareket etmiyorsanız, tek başına su içerek zayıflamanız ne yazık ki mümkün değil. Ancak diyet yaparken tokluk hissi yarattığı, metabolizmayı hızlandırdığı için su tüketmek tabii ki önemli. Ayrıca gün içinde vücuttan kaybedilen suyu yerine koymak için de yeterli miktarda su içmeniz gerek.

Stresten kurtularak iyi görünmenin 8 yolu

Dünya kadar iş yükü, ailevi meseleler, asla boşalmayan bir ajanda ve zar zor ilerleyen trafik… Hayat her gün, hepimizi strese davet ediyor. Ancak sakinliğinizi korumak için artık fazlasıyla geçerli bir gerekçeniz daha var: Herbalife Nutrition uzmanlarına göre stres, güzelliğin en büyük düşmanı!

Yaşam ve yoğun takvimler zaman zaman herkesi yorabiliyor. Ancak stresli dönemlerde sakin kalabilmek, hem duygusal hem de fiziksel dengeyi koruyabilmek açısından önemlidir.

Stres, olumsuz bir ruh haline yol açmanın ötesinde, güzelliğinizi gölgeleyebilir…

Stres ve saçlar

Stresin saçların beyazlamasında ve dökülmesinde önemli bir etken olduğu söylenir. Bunun nedeni, stresin yaşlanma sürecini hızlandırmasıdır. Genetik miras, stres ve yaşam tarzı gibi birçok faktör, yaşlanmayı hızlandırabilir. Stres, saç dökülmesine de yol açabilir. Saç dökülmenizin strese bağlı olup olmadığını doktorunuza danışarak öğrenebilirsiniz. İyi haber, stresin yol açtığı saç dökülmesi kalıcı değildir!

Stres ve cilt

Önemli bir gün, düğün, sosyal etkinlik ya da toplantının hemen öncesinde yüzünüzün tam ortasında kocaman bir sivilce mi çıktı? Böyle zamanlarda hemen herkes, cildinde stresin bir yansımasıyla karşılaşır.

Öte yandan stres, cildin kırışmasına da yol açabilir. Stres, vücudun kolajeni parçalamasına neden olan kortizol adı verilen bir hormonu üretmesine neden olur. Cilt, sıkı ve esnek kalabilmek için kolajene ihtiyaç duyar.

Stresinizi azaltmak için öneriler


Spa rezervasyonu yaptırın

Spa, sadece rahatlamanızı sağlamayacak, aynı zamanda güzelleşmenizi de sağlayacaktır! Birçok Spa merkezi, stresi azaltmak üzere kurgulanmış özel masaj hizmeti sunmaktadır. Örneğin aromaterapi, rahatlamanıza yardımcı olacak harika bir seçenek olabilir; özellikle lavantanın sakinleştirici bir etkisi olduğu bilinir.

Arkadaşlarınızla veya ailenizle vakit geçirin

Sevdiğiniz kişilerle, yapmayı gerçekten sevdiğiniz şeyleri yaparak vakit geçirin. Konuşarak aradaki bağları güçlendirmek ya da çeşitli aktivitelere katılmak işe yarayabilir. Sevdiğiniz şeylerle meşgulken, zihniniz sizi strese sokan şeylerden uzaklaşır, zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsiniz.

Egzersiz yapın

Egzersiz, size kendinizi iyi hissettiren endorfin hormonunun salgılanmasını sağlar. Kalp atışınızı hızlandıran bir aktivite, kan dolaşımını da tetikleyerek cildin canlı ve parlak görünmesine katkıda bulunur.

Geceleri iyi uyuyun

24 saat size asla yetmiyorsa, yapılacaklar listenizi bir kenara bırakın ve iyi bir gece uykusu çekin. İyi bir uyku hem iyi görünmenize hem de stresinizin azalmasına yardımcı olacaktır.

Yoga veya meditasyon yapın

Zihin-beden bağlantısı önemlidir. Yoga yapmayı deneyimleyen birçok kişi, yoganın stresi azaltmada çok etkili olduğunu söyler. Bu fikir size cazip gelmiyorsa bir de meditasyonu düşünün! Derin, kontrollü nefesler, stresli bir günün ardından sakinleşmek için harika bir yol olabilir.

Sağlıklı beslenin

İyi yakıta en çok stresli zamanlarda ihtiyaç duyarsınız! Sizi rahatlatacak yiyeceklere ulaşmak çok kolaydır. Ancak sağlıklı bir beslenme düzeni, sizi strese karşıgüçlendirir.

Kendinize zaman ayırın

Yoğun dönemlerde temiz hava almak için vereceğiniz 10-15 dakikalık bir mola, kendinizi yenilenmiş hissetmenizi sağlar. Ayrıca masanızda gerinme egzersizleri yapabilir ya da zihninizi yatıştırmak için iş arkadaşlarınızla kısa bir sohbet arası verebilirsiniz.

Eviniz, sığınağınız olsun

Eviniz, diğer her yerin aksine kontrol edebileceğiniz, sizi mutlu kılacak hale getirebileceğiniz bir yerdir. Pozitif objeler ve mutlu anılarla etrafınızı kuşatın ve değişimi izleyin.

Köfte, 5 bin çeşidi ile evrensel bir lezzet

Köfte, acıktığımızda ilk aklımıza gelen enfes lezzetlerden biri. Yemeksepeti, sadece Türkiye'de değil dünyanın dört bir yanında farklı çeşitlerle ve isimlerle rastlayabileceğimiz bu evrensel lezzeti mercek altına aldı ve kullanıcılarının köfte alışkanlıklarını araştırdı.

Yemeksepeti'nden ayda verilen köfte siparişi sayısı: 270 bin
Yemeksepeti'nde köfte çeşidi: 4.973
En fazla sipariş verilen köfte çeşidi: Izgara Köfte
En çok sipariş verilen gün: Pazartesi
En çok sipariş verilen saat: 19.00
En çok sipariş verilen şehir: İstanbul
Köftenin en pahalı olduğu şehir: İstanbul, İzmir, Antalya
Köftenin en ucuz olduğu şehir: Denizli, Eskişehir, Trabzon
En çok sipariş veren yaş: 23

Köfte, acıktığımızda ilk aklımıza gelen enfes lezzetlerden biri. Dünyanın kuzeyinden, güneyine, doğusundan, batısına binlerce çeşidiyle her mutfağa girmiş evrensel bir lezzet. İlk anne köftesiyle başlar sevgimiz sonra onlarca geleneksel türünü deneyip daha da çok severiz. Anne köftesinden, Akçaabat köftesine, Tekirdağ köftesinden, İnegöl köftesine, kiremitte köfteden, satır köftesine, odun köftesinden, ıslama köfteye geleneksel Türk mutfağının da baş tacı. Üstelik herkesin ekonomisine uyması da cabası.

Her ay 270 bin adet porsiyon köfte yiyoruz

Yemeksepeti de bu ortak ve evrensel lezzeti mercek altına alarak Yemeksepeti kullanıcılarının köfte siparişlerinin hikayesini araştırdı.

Ülke genelinde Yemeksepeti üzerinden ayda ortalama 270 bin adet köfte siparişi verilirken, Yemeksepeti kullanıcıları yılın ilk 8 ayında yaklaşık 2 milyon fazla köfte yedi.

Köfte deyip geçmeyin, 5 bine yakın çeşidi var

Hem doyurucu hem sağlıklı olmasıyla 7'den 70'e herkesin sevdiği köftenin Yemeksepeti'nde malzemesinden, gramaj farklılığına kadar 5 bine yakın çeşidi bulunuyor.

Yemeksepeti kullanıcıları köftenin en çok ızgarada pişenini tercih ediyor. Ayrıca, yenmesi daha kolay olan ekmek ve dürüm arası köfte siparişleri de porsiyon siparişlerine göre 2 kat daha fazla. Köfte türlerine göre tercihlerde ise; kasap, kaşarlı ve İnegöl köfte ilk 3'te yer alıyor.

En köfte sever kentler

Yemeksepeti her kent özelinde siparişlerdeki köfte oranına göre en köfte sever kentleri de araştırdı. Tüm siparişler içindeki köfte siparişleri incelendiğinde; en çok köfte tercih eden ilk 10 şehir Tokat, Isparta, Yalova, Bilecik, Manisa, Edirne, Tekirdağ, Kütahya, Kayseri ve Samsun oldu.

En pahalı köfte İstanbul en ucuz köfteyi ise Denizli yiyor

Yemeksepeti'nde fiyatlarının 11,52 TL ile 19,94 TL arasında değiştiği köfte ekonomik olmasıyla da herkesi kucaklıyor. Ortalama 19,94 TL fiyatıyla köftenin en pahalı yendiği şehir İstanbul olurken, İzmir 16,91 TL ile ikinci, Antalya ise 16,61 TL ile köftenin en pahalı satıldığı üçüncü şehir oldu. Köfteyi en ucuz yiyen şehir ise Trabzon. Köfte çeşitlerinin 11,52 TL'ye satıldığı Trabzon dışında Denizli ve Eskişehir de en ucuza köfte keyfi yapan şehirlerden oldu.

Köfteyi en çok gazlı içeceklerle yiyoruz

Köfte öyle bir lezzet ki kimine göre ayran kimine göre gazlı içecekler ona en çok yakışanı. Yemeksepeti kullanıcılarına göre ise köftenin yanına en yakışan içecek gazlı içecekler. Köfte siparişlerinin yanında yüzde 46 ile en çok gazlı içerikler ikinci olarak ise %40 ile ayran sipariş ediliyor.

Köfteyi en seven yaş: 23

Çocukluğumuzdan bu yana en sevdiğimiz tatlar arasında olan köfte sevgisinin yaşı yok. Ancak Yemeksepeti bu lezzeti en seven yaşı da araştırdı ve 19-24 yaş arasındakilerin en çok köfte siparişi verdiklerini ortaya koydu. Bu yaş aralığında ise en çok 23 yaşındakiler köfte seviyor.

Köfte saati: 19:00, köfte günü: Pazartesi

Yemeksepeti kullanıcılarının köfteyi en fazla sipariş ettiği saat 19.00 olurken, gün ise Pazartesi.

10 maddede hemoroid ile ilgili bilmeniz gerekenler

Türkiye'de en sık görülen hastalıklardan biri olan hemoroid, tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürüyor. Makat bölgesinde ortaya çıkması sebebiyle, toplumda "gizlenen sağlık problemleri" arasında yer alan hemoroid, erken evrede fark edildiğinde basit müdahalelerle tedavi edilebilirken, gizlendiği için ilerleyerek cerrahi işlem gerektirecek hale gelebiliyor. 

Hastalığın beslenme alışkanlıkları ile de doğrudan ilişkisi bulunuyor. Bu nedenle tedavide gıdalar da önemli bir yer tutuyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Ediz Altınlı, hemoroid ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Evre ilerledikçe tedavi süreci zorlaşır

Hemoroid, iç ve dış olmak üzere iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Dış hemoroidler yaygın olarak uzun süre oturarak çalışanlarda görülürken, asıl tedavi gerektiren ve büyük abdest tutma gibi yaşam kalitesi için çok önemli olan fonksiyonları gerçekleştiren iç hemoroidlerdir. Hastalık 4 evrede incelenir ve her evrenin tedavisi farklıdır. Birinci evrede sadece kanama belirtisi görülürken, diğer evrelerde gittikçe şişen kitle ortaya çıkar. Birinci ve ikinci evre hemoroidler çok mecbur kalmadıkça ameliyat gerektirmez. İlaç tedavisi ve diyet programı ile kontrol altına alınabilir. Üçüncü ve dördüncü evre hemoroidler ise ameliyat aşamasına gelmiş kabul edilir.

Hastalığın tanısı konulduğu sırada eğer üçüncü evre söz konusuysa, ilerlemeden ameliyatı yapmak gerekir. Çünkü dördüncü evrede ameliyat, hem hasta konforu hem de işlemin istenilen şekilde sonuçlanması adına zorlu bir süreç olabilir. hemoroidin tamamen alınması gerekebildiğinden, ilerleyen dönemlerde o bölgede darlık ya da yaşlılık döneminde büyük abdest ya da gaz kaçırma gibi sorunlar görülebilir.

8 dakikalık bir işlemle normal yaşama dönüş mümkün

Hemoroid tanısı mümkün olan en erken evrede konulduğunda, "longo işlemi" denilen ve ortalama 8-10 dakika süren uygulama ile hasta konforu sağlanabilir. Bu işlem; ağrısız, hemoroid alınmadan ve hemoroide giden ana akım damarların bir kısmının kesilerek yapılmasıdır. İşlem tek kullanımlık teknolojik aletlerle gerçekleştirilir ve ameliyat izi oluşmaz. Kadınlar, anatomik yapıları nedeniyle işlem sonrasında daha az ağrı sorunu yaşar. Ancak 25-35 yaş arası erkek hastalarda birkaç gün süren rahatsızlık hissi oluşabilir.

Bir diğer yöntem olan "doppler", genel anestezi altında yapılan ve bulunduğu bölgeden dışarı taşan hemoroidlerin yukarı toplanması esasına dayanır. Longo yöntemiyle karşılaştırıldığında 45 dakika gibi bir sürede tamamlanır. Cerrahiler sonrası antibiyotik tedavileri uygulanır, kabızlık riskine karşı sulu gıdalar tüketilmesi önerilir. Sonrasında hasta normal yaşama dönebilir.

Hemoroid ile ilgili bilmeniz gerekenler…


  • Beslenme alışkanlığıyla yakından ilişkili olan hemoroid, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çok fazla kırmızı et tüketimi nedeniyle yaygın olarak görülmektedir.
  • Acının kendisi hemoroide yol açmaz ancak hemoroidal hastalığa yakalanmış insanlarda çok acı yemek o bölgeyi tahriş eder.
  • Gebelerde en büyük sıkıntılardan biri hemoroiddir. Bebeğin kafası pelvis bölgesine girdiğinde kirli kanın dönüşümünü bloke eder ve gebelerde hemoroidler şişer. Doğumdan sonra büyük bir kısmı iyileşir ancak bazı durumlarda gebelik sonrası iyileşmeyen hemoroidler için ameliyat gerekir.
  • Kronik kabızlığı olan insanlarda çok görülür.
  • Hemoroid oluşumunda genetik faktörler de çok etkilidir. Aileden gelen yapısal yatkınlık olabilir.
  • Dış hemoroidler genelde çok oturarak çalışan; ofis çalışanları, taksi şoförleri, bankacılarda çok görülür.
  • Sıcak ya da soğuk oturma banyoları hemoroid tedavisinde tavsiye edilmektedir. Ancak buzlu soğuk su banyosu uzun süre yapılamayacağından genellikle sıcak oturma banyosu önerilir. İç hemoroid için oturma banyoları yararlı olabilir ancak dış hemoroidde hiçbir etkisi olmaz.
  • Hemoroidin iyileşmesinde beslenme tarzı çok önemlidir. Lifli ve zeytinyağı ağırlıklı gıdalar tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Günde en az 2,3 litre su tüketimi de önemlidir.
  • Kadınlarda pelvik taban düşüklüğü yüzünden, erkeklere oranlar daha fazla hemoroid görülmektedir.
  • Hemoroid belirtileri başka hastalıklarla karıştırılabilir. Bu nedenle kanama şikayetleri önemsenmeli ve kişide rektum ya da kalın bağırsak kanseri gibi hastalıkların bulunup bulunmadığı kontrol edilmelidir. Çünkü bazen hastada hem hemoroid hem rektum tümörü aynı anda görülebilir.

Sofranızdaki uyuşturucular!

Bazı gıda maddelerinin beynimizde dopamin etkisi yaptığını biliyor musunuz? Dopamin, yeme içmemizi nasıl yönlendiriyor? Neden beynimizin dopamin reseptörlerini harekete geçiren gıdalara yöneliyoruz? Dopamin etkili gıdalar hangileri? Bunları yemekle yememek arasındaki seçimi neye göre yapacağız? Diyetisyen Emre Uzun ile "dopamin" etkisi yapan gıdaları masaya yatırdık!

Diyetisyen Emre Uzun, yemekten vazgeçemediğimiz gıdaların beyinde tıpkı uyuşturucular gibi dopamin etkisi yarattığını, bunun da hem bağımlılık hem de kilo sorunu olarak bize geri döndüğünü söylüyor.

"Tıbbi açıklamalara göre beynimizde bir ödül merkezi var. Bu merkez, küçük kesecikler halinde dopamin adı verilen nörotransmitter'lar ile diğer beyin hücrelerine mesaj iletiyor, bir beyin hücresinden gelen mutluluk uyarısını diğer beyin hücresine iletiyor. Oradan diğer beyin hücresine, oradan diğerine... Beklediği şey lezzetli, doyurucu, keyif verici bir şeyler bulmanız. O zaman aktive oluyor. Siz lezzetli bir yemek yiyorsunuz ve beyninizdeki bütün dopamin kesecikleri faaliyete geçip birbirlerine haber iletiyor. Yarım saat sonra beyin mutluluk içinde ve biz de "amma yedik ha!" veya "çok lezzetliydi" gibi cümlelerle mutluluğumuzu ifade ediyoruz. Kendimizi iyi hissediyoruz. Beyin de bunu hep yapmamız gerektiği yolunda bizi tetikliyor çünkü aksi taktirde bizi hayatta tutan mekanizmayı devre dışı bırakmış oluyoruz."

Mutluluk arayan beyin emrediyor: "Bunları ye!"
Emre Uzun, dopamin yüzünden bazı yiyeceklere bağımlı hale gelmemizi ise şöyle açıklıyor: "Örneğin sigara, alkol, uyuşturucu... Bunlar, beynimizdeki o ödül merkezini ele geçiriyor ve beyin, bunlar olmadan dopamin salgılayamıyor. Yiyecekler ise ödül merkezini ele geçirmiyor, sadece bazı yiyecekler, bu merkezin sık tetiklenmesini sağlıyor. Bunlar da hep aynı yiyecekler oluyor: Şeker, çikolata, et, süt ürünleri ama özellikle peynir. Bunlar içinde en fazla bağımlılık yaratanı peynir. Çünkü peynir sütten elde ediliyor ve hem sütte hem peynirde inek, koyun ve keçi yavrularının hızla büyümesini sağlayan kazein adlı bir protein var. Kazein peynirle vücudumuza girdiğinde beynimizdeki opioid reseptörleri harekete geçiyor. Beynimiz tıpkı eroin, morfin ya da haşhaşa verdiği tepkiyi veriyor. Zaten sırf bu yüzden batılı araştırmacılar peynire "süt ürünü eroin" demeye başladılar."

Sofranızdaki uyuşturucular!
Diyetisyen Emre Uzun dopamini tetikleyen şekeri, eti, peyniri, çikolatayı tek bir yolla değil, yüzlerce farklı yolla ama mutlaka yediğimizi ise şöyle anlatıyor: "Pizza örneğin. Bağımlılık yaptığı kanıtlanmış bir yiyecek. İçinde et de var peynir de... Dondurma hem süt hem şeker içeriyor. Cipsler... Peynir altı suyu ile çıtır çıtır hale geliyor. Kekler, kurabiyeler, çikolatalı gıdalar... hemen hepsi bu kategoride. Bizler bu yiyeceklerden "vazgeçemediğimiz" için, (aslında dopaminin etkisinden vazgeçemediğimiz için) bu yiyecekleri sürekli tüketiyoruz. Kendimize "dur" diyemiyoruz çünkü beynimizin ödül merkezi dopaminleri hazırda bekletip "ye!" diye emir yağdırıyor. Diyetlerimize de bu yüzden sadık kalamıyoruz."

Emre Uzun, dopamine en fazla ihtiyaç duyduğumuz dönemlerde kilo aldığımıza da dikkat çekiyor: "Dikkat edin, insanlar en çok üzgün, yorgun, stresli veya hüzünlü dönemler yaşadıklarında kilo alır. Çünkü beynin ödül merkezi o dönemlerde devreye girer. Dopamin salgılayarak beyin hücrelerimize mutluluk sinyalleri yollamak ister. Biz ne yaparız? Bir pizza... Arkasından kremalı pasta. Sonra peynir soslu makarna... Akşama çikolatalı süt, üstüne dondurma... Süreç uzadıkça alınan kilolar da artar."

Dopamin bağımlılığından vazgeçmek için...
Dopamin söz konusu ise kilo almadan mutlu olamaz mıyız? Diyetisyen Emre Uzun, konuya "bağımlılık" olarak yaklaşmaktan yana... "Bu bir bağımlılık ve bu bağımlılıktan vazgeçmemiz lazım ama işimiz sigara ve alkol bağımlılarınınkinden daha zor. Çünkü bu yiyecekler her markette, her restoranda, her büfede, bütün köşe başlarında yasal olarak satılıyor! "Yemeyeceğim" diye direnmek çok zor!"

Emre Uzun, dopamin saldırısından kurtulup kilo almamak için neler yapabiliriz sorusuna ise şu cevabı veriyor: "Beynimizin ödül merkezinin dopamin salgılama nedenleri üzerinde hakimiyet kuracağız. Beyni mutlu etmenin başka yollarını keşfedeceğiz. Örneğin sabahları yarım saat koşmak, yürüyüş yapmak endorfin salgılamamıza yarıyor. Endorfin de tıpkı dopamin gibi kendimizi iyi hissettiriyor. Arkadaş toplantıları, sohbetler... Sanatsal faaliyetler, okumak, belki sosyal faaliyetler içinde yer almak... Bir hayvan sahiplenmek... Kendimizi iyi hissettiren ne ise onları keşfedeceğiz özetle. İkinci adım olarak rutinimizi değiştireceğiz. Çok sevdiğimiz filmi izlemek için koltuğa kurulduğumuzda elimize cips dolu kâseyi değil kendi patlattığımız mısırı alacağız. Arkadaşları eve davet ettiğimizde fast food ya da pizza sipariş etmeyeceğiz. Daha farklı bir ifadeyle hazır mutluluk deposu olan yiyeceklere yönelmeyeceğiz. Çünkü o yiyecekler dünyadaki herkesi aynı şekilde mutlu ediyor ve bağımlı hale getiriyor. Biz; bize özel ve gerçek mutluluk kaynaklarını keşfedeceğiz!"

“Antibiyotikler neden artık işe yaramaz oldu”

Araştırmalara göre antibiyotik kullanımının yarısı gereksiz ya da uygunsuz. 

Antibiyotiklerin yanlış ve gereksiz kullanıldığı takdirde hedef alınan mikroorganizmaların kendini korumak için direnç geliştirebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, "Antibiyotiklerin gereksiz, yanlış veya uygun olmayan kullanımında hastalar zarar görüyor. Hastanelerde 'Antibiyotik Kaptanlığı' ile antibiyotiklerin akılcı kullanımını hedefliyoruz" açıklamasında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yılda yaklaşık 250 milyon ameliyat gerçekleştiriliyor. Yani yaklaşık her 25 insandan 1'i yıl içerisinde ameliyat oluyor. Bu ameliyatların bir bölümünde de komplikasyonlar gelişiyor. Araştırmalar yılda 7 milyondan fazla insanda ameliyat sonrası komplikasyon geliştiğini gösteriyor. Komplikasyonlara bağlı olarak hastaların hastanede yatış süreleri uzuyor ve maliyetler de artıyor. Hastane enfeksiyonlarının cerrahi hastaların başına gelebilen en sık komplikasyon olduğunu vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, "Bu kadar sık enfeksiyon olması nedeniyle biz cerrahlar çok fazla antibiyotik kullanıyoruz. Bu ilaçların yan etkileri, alerjik reaksiyonları ve bu kullanımın getirdiği maliyet var. Cerrahide antibiyotik kullanımı başlı başına önemsenmesi gereken ciddi bir kalite sorunu. Burada akıllı antibiyotik kullanımı çok önemli" dedi.

Eş dost tavsiyesi ile antibiyotik kullanılmamalı

Türkiye'de eş dost tavsiyesi ile muayene bile olmadan antibiyotik kullanan birçok insanın olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, "Bundan kesinlikle vazgeçilmeli. Artık reçetesiz antibiyotik alınması yasaklandı. İnsanlar genellikle antibiyotiklerin ateş düşürdüğüne inanıyor, özellikle de grip olduklarında hemen antibiyotiğe sarılıyorlar. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı, antibiyotik direncine yol açarak bir süre sonra bu ilaçların işe yaramaz hale gelmesine neden oluyor" dedi.

Hastane maliyetlerini arttırıyor

Gereksiz antibiyotik kullanımı için hazırlanmış birtakım sistemlerin olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, "Bu sistemlerin de en günceli 'antibiyotiklerin akılcı kullanımı.' Yatan hastaların yaklaşık yüzde 50'sinde kısa ya da uzun, bir ya da daha fazla antibiyotik kullanılıyor. Bu hastalarda kullanılan antibiyotik, hastane eczanelerinin bütçelerinin yüzde 30'dan fazlasını oluşturuyor, bu hastaneler için ciddi bir maliyet. Yine araştırmalar gösteriyor ki antibiyotiklerin yarısı gereksiz ya da uygunsuz yere kullanılıyor. Akılcı antibiyotik kullanımına gerekli önem verimez ise artık antibiyotik kullanımı onları iyileştirmeyecek. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı yüzünden ameliyat sonrası hastalarda pek çok antibiyotik işe yaramıyor, antibiyotik direnci gelişiyor çünkü. Daha geniş spektrumlu antibiyotikler kullanmak durumunda kalıyoruz. Bu gidişle yakın bir gelecekte kullanacak antibiyotik bulamayacağız. Kasım ayının ikinci haftası Dünya Sağlık Örgütü tarafından "Antibiyotik Farkındalık Haftası" ilan edildi. Bu sorunun ne kadar ciddi olduğu konusunda insanları ve sağlık profesyonellerini uyarmak amaçlanıyor" açıklamasında bulundu.

Hastanelerde 'Antibiyotik Kaptanı' olmalı

Gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçebilmek için her hastanede bir Antibiyotik Kaptanı'nın olması gerektiğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Kemal Raşa, "Antibiyotik Kaptanının yapacağı liderlik öncülüğünde - örneğin bu bir cerrah olabilir, enfeksiyon hastalıkları uzmanı olabilir- kullanılan antibiyotiklerin hasta için gerçekten uygun ve doğru olup olmadığı sürekli olarak değerlendirilebilir. Yani bu kaptan hastanede ki tüm antibiyotik kullanımını değerlendiren, uygunsuzluklar konusunda ekibi bilgilendiren, akılcı antibiyotik kullanımı konusundaki eğitimleri yöneten kişidir. Hastanedeki antibiyotik kullanım sürecini yönetecek ve kontrol altına alacak kişi diyebiliriz" dedi. Kaptanlık sistemini hastanenin süreçlerine ekleyebildiğimiz zaman mikroorganizmalarda direnç gelişme oranlarının anlamlı olarak azaldığını söyleyen Dr. Raşa, "Az antibiyotik kullanıldığı için toksisiteler (zehirlenmeler) ve antibiyotiklerin diğer yan etkileri azalıyor ve aynı zamanda hastaneler için antibiyotik maliyetleri düşüyor" açıklamasında bulundu.

Bilinçli antibiyotik kullanımı için...


  • Eş-dost tavsiyesi ile kesinlikle antibiyotik kullanmayın
  • Antibiyotikler bakterilerin neden olduğu hastalıklarda işe yarar, dolayısıyla grip gibi virüslerin neden olduğu hastalıklarda antibiyotiklere başvurmayın ve hekiminize danışın.
  • Antibiyotikler ateş düşürücü değildir. Her ateşiniz çıktığında bilinçsizce antibiyotiklere sarılmayın.
  • Enfeksiyonunuz olduğunu düşündüğünüzde hastalığınızın ilerlemesini beklemeyin. Zamanında hekime başvurun ve hekimin önerdiğiantibiyotikleri doğru şekilde kullanın.
  • Her fırsatta antibiyotiğe başvurmak ne kadar yanlışsa, "Antibiyotik zararlı" diyerek bu ilaçlardan uzak durmak, farklı ve alternatif tedavilere başvurmak da yanlış. Hekiminize danışın ve uygun tedaviyi alın.


18 cilt sorununa cevaplar

18 bakım sorununun detaylı cevapları! Haberin ayrıntılarını ilgi ile takip edeceksiniz. 

1. Cildimde elastikiyet kaybı hissediyorum neler yapabilirim?

Bozulan nem dengesi, hücre işlevlerinde zayıflama, ciltte zararlı maddelerin oluşumu cildin yaşlanmasına neden olur, cilt kurur, çizgiler meydana gelir, cilt esnekliğini kaybeder, cilt dokusu zayıflar, donuk bir görüntüye ve elastikiyet kaybına neden olur.

Cildin sıkılığını ve elastikiyetini arttıran bakım ürünleri kullanarak, cildinizin uzun süre esnek kalmasını sağlayabilirsiniz.

2. Tonik ya da losyonun cilt bakımındaki fonksiyonu nedir?

Cilt temizliğinin son, nemlendirmenin ise ilk aşamasında bulunmalıdır. İşlevi ise; cildi temizleme ürününden kalan artıklardan arındırmaktır. Sanıldığının aksine gözenekleri sıkıştırmaz; cildi dengeler.

3. Sabah ve akşam tek bir krem kullanabilir miyim?

Gece ve gündüz kremlerinin aynı anda kullanılması önerilmez. Ancak bu durum bazo krem formüllerine göre değişebilir. Gündüz kremlerinin güneş ışınlarına karşı koruma özelliği vardır. Ayrıca gün boyunca çevresel tüm dış etkenlerin cilde yapabileceği tahribatlara karşı korur. Gece bakım ürünleri ise, hücre yenilenmesini desteklemek için enerji verirken, nem dengesini sabah saatlerine kadar korurlar.

4. Neden temizleme ürünlerini göz makyajı temizlemek için kullanmak sakıncalıdır?

Bazı temizleme sütleri göz makyajını temizlemeye de uygun yapıda olabilir. Ancak cilt yapısıyla göz çevresinin yapısı birbirinden farklı olduğu için göz makyajı temizliğinde göz çevresi için özel olarak üretilen temizleyiciler kullanılmalıdır.

5. Farklı markalardan ürün kullanabilir miyim?

Evet, kullanabilirsiniz, yeter ki kullanacağınız ürün cilt tipinize uygun olsun.

6. Cildime sürdüğüm krem emilmiyor ve beni çok terletiyor!

ilk önce cildinize uygun bir ürün olup olmadığını iyi anlamak gerekir. İçerikleri ve kuvvetleri haricinde de yapıları da bizi bu konuda yönlendirebilir. Problemli ve yağlı ciltler jel, yağlı ve karma ciltler yağsız losyon, normal ve karma ciltler emulsion (fluid), kuru'ya dönük ciltler hafif yapıda kremler, çok kuru ciltler yoğun kremler kullanırlar.

7. Göz çevremde yağ butonları var, ne yapmalıyım?

Bu problemi kozmetik olarak çözmeden önce mutlaka kolestrol ile ilgili bir test yaptırmanız gerekir. Ama böyle bir endişeniz yok ise o zaman kullandığınız kremleri bir daha gözden geçirmeniz gerekebilir. Uçucu yağlar veya losyon veya jel şeklinde göz makyaj temizleyicileriyle makyajımızı temizlemeliyiz. Cilt bakımımıza ilk önce göz ürünlerimizi sürmeye başlayıp sonra cilt ürünlerimizi sürerek devam etmeliyiz. Kullandığımız cilt için nemlendiricimizi, serum ve gece kremimizi asla göz çevresine yaklaştırmamalıyız. Göz kremlerini kemik üzerinde göz çevresine sürmeli ve ihtiyacımız ile doğru oranlı göz kremi kullanmalıyız. Kremin %70 bölümünü kaz ayaklarına %30 bölümünü ise kaş altı ve gözaltına uygulamalıyız (göz ürünlerinin özel sürme tekniği de olabilir, satış danışmanı servis esnasında konu ile ilgili bilgi vermelidir). Şişlik, morluk, yeni başlayan nemsizlik çizgileri için jel yapısında göz ürünleri kullanmalıyız. Yağlı ve yoğun ürünlerden sakınırsak cilt bu butonları zaman içinde yok edecektir.

8. Cilt bakımında mutlaka serum kullanmalı mıyım?

Serumlar bakım ürünlerini tamamlayıcılarıdır. Bakım ürününden dönem dönem performans alamayabilirz, ürünü tamamen değiştireceğimize, serumlar ile destekleyerek, çok daha başarılı ve hızlı sonuçlar elde edebiliriz. 'Ayrılmaz ikili' adı altında ürünler de piyasada mevcuttur, yani bakım kremi ile birlikte mutlaka kullanılması gereken serum, birbirini tamamlayan formül içerdikleri için, ürünün performansını görebilmek adına hem serumu hem de bakım kremini kullanmanız gerekir.

9. Nemlendirici ile gündüz kremi arasındaki fark nedir?

Kuruluk ve nemsizlik farklı şeylerdir. Su ve yağın farklılığı gibi. Nemlendiriciler cildin susuzluğunu doyururlar, cilt eğer çok nemsiz ise günlük bakımı ile birlikte mutlaka nemlendirici kullanılmalı, gündüz kremi ise cildin yaşlanmaya sebebiyet veren faktörlerden yani bizler buna serbest radikaller diyoruz, cildi korur, gün içinde ihtiyacı olan enerjiyi yani besini verir, koruma filtresi varsa lekelenmeye karşı korur. Yaşlanmanın %25'i genetik, %75'i çevresel faktörlerdir. Ve cilt gündüz yaşlanır, gece onarılır. Yani gündüz koruyacağız, gece tedavi edeceğiz. Bunu asla unutmamalıyız.  

10. Cilt neden yaşlanır?

Beyin hücreleri hariç, vücutta bulunan hücrelerin birçoğu sürekli yenilenir ve eski hücreler yerine bölünerek ve üreyerek ve metabolizma yardımıyla, yenileri konulur. Yaşlanma ise cildin hücre yenileme mekanizmasının düzenli çalışmaması nedeniyle oluşur. Cilt vücudun iç fonksiyonlarını yansıtmasının yanı sıra, dış uyarılara da tepki verir. UV ışınları ve kuru hava gibi dış uyarımlara uzun süre maruz kalmak, yaşlanma semptomlarına yansır. Bozulan nem dengesi, hücre fonksiyonlarında zayıflama, cilt yüzeyinde zararlı maddelerin üremesi cildin yaşlanmasının en önemli sebeplerindendir.

11. Cilt için nem neden gerekli?

Çevresel tehditler, iklim, hormonal değişiklikler modern yaşamın problemleridir ve cildin sürekli olarak kurumasına neden olurlar. Cildin içerdiği nem miktarı azaldığında, çevresel etkilerine karşı direnme kabiliyeti zayıflar ve böylece ciltte kuruma, düzensiz bir yapı ve yaşlanma belirtileri oluşur.

12. Çalışan bayanlar cilt bakımında farklı ürünlere ihtiyaç duyarlar mı?

Çalışan kişiler genellikle klimalı ve kapalı ortamlarda çok uzun zaman geçirirler, iş hayatının getirdiği stres, yoğun çalışma temposu düzeni etkileyebilir, beslenme ve uyku düzeni bozulabilir, dolayısıyla, cilt çok daha yoğun olarak dış etkenlere karşı maruz kalabilir. İşte bu yüzden çalışan bayanların cilt sağlığına çok daha dikkat etmeleri, günlük bakım olarak mutlaka koruma içeren ürünleri kullanmaları, cildin temizliğine ve beslenmesine önem vermeleri gerekmektedir.

13. Cildi sadece akşamları temizlemek yeterli mi?

Cilt uzmanları günde iki kez, cildin pH değerlerine uygun bir temizleyici ile cildin temizlenmesini tavsiye etmektedir. Gece boyunca oluşan sebum ve birikimleri sabah ciltten arındırmak, akşamları ise hem makyajı, hem de gün boyu cilt üzerinde biriken kir ve tozları temizlemek için cilt tipine uygun bir temizleyici kullanmak şarttır.

14. Göz bölgesi neden daha çabuk yaşlanır, ihtiyaçları nelerdir?

Göz çevresi cildin en hassas, en ince derisine sahip bölgedir, yüzün diğer kısımlarından 7 kat daha incedir, dış etkenlere aşırı duyarlı ve kırışıklıklara açık bir yapıdır, ayrıca en sık mimik yaptığımız bölgedir, günde yaklaşık 14.000 defa göz kırpma hareketi yaparız. Yaş belirtileri ilk olarak göz çevresinde kendisini gösterir. Gülme, kızgınlık, zararlı çevresel etkiler, makyaj ve makyaj temizleme işlemi nedeniyle de devamlı yıpranır. Çok ince olması nedeniyle alttaki kılcal damarlar, mor renkli halkalar ve torbalanmalar şeklinde görünebilir. Göz çevresi derisinde hiç yağ bezi olmaması nedeniyle doğal yağlanma yok denecek kadar azdır. Bu nedenle mutlaka bir nemlendirici kullanılmalıdır. Bu bölgeye özel, göz çevresi için geliştirilmiş ürünlerin düzenli olarak kullanılması gerekmektedir.

15. Erkek bakımı önemli midir?

Erkek cildinin de bakıma ihtiyacı vardır. Erkek cildi; kadın cildinden %30 daha kalındır. Testesteronun yüksek miktarda sebum üretmesiyle orantılı olarak daha yağlıdır. Kadınlara göre daha çok siyah nokta ve pürüz vardır. Daha genç yaşlanır, ama daha derin kırışıklıklar oluşur. Kadınlara göre göz çevreleri daha belirgindir. Tıraş olmak, korunmadan güneş ışınlarına maruz kalmak cildin susuz kalmasına ve tahriş olmasına neden olur.

16. Parfümün daha kalıcı olması nasıl sağlanır?

Yan ürünler olarak adlandırılan vücut losyonu, vücut kremi, duş jeli, deodorant gibi ürünleri kullanarak parfümün daha kalıcı olmasını sağlayabilirsiniz.

17. Neden parfümler her tende farklı kokar?

Parfümler alkol, bir dizi aromatik yağ ve sudan oluşmaktadır. Bu yağlar ciltle buluştuğunda her ten tipine göre farklı reaksiyon gösteriyor. Bir tende hafif diğer tende güçlü reaksiyonlar da farklı şekilde kokmalarına neden oluyor.

18. Parfümün en kalıcı olduğu bölgeler.

Kokunun kalıcılığını uzatan en ideal vücut bölgeleri arasında şakaklar, iki göğüs arası ve kol içleri öne çıkıyor. Vücudun bu belirtilen bölgeleri kan damarlarının cilde en yakın olduğu yerler, dolayısıyla buralarda ısı daha yüksek. Bu da kokunun bu bölgelerde mükemmel şekilde tende hapsedilmesini sağlıyor.

Hangi unutkanlık masum hangisi tehlike işareti?

Stresli iş yaşamı, şehir içinde koşturmaca, trafik derken hepimiz pek çok şeyi unutuyoruz. 

Günümüzde gençler için de ciddi bir problem olan unutkanlık, beyindeki kesin hafıza ve geçici hafıza bölümlerindeki problemlerden kaynaklanıyor. Ama unutkanlık ne zaman ve hangi yaşta tehlikeli? Ne zaman masum? Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Nebil Yıldız unutkanlıkla ilgili merak edilenleri anlattı.

Bunlar masum olanlar


  • Kendiliğinden ya da düşünmekle bir süre sonra hatırlıyorsanız,
  • Unuttuğunuz durumları olayları daha sonra hatırlayabiliyor, anlatabiliyorsanız,
  • Sohbet sırasında bir an için, dikkatinizin dağılması ile ne hakkında konuştuğunuzu, konuşacağınızı unutuyorsanız,
  • Dilinizin ucuna geleni bir an için çıkaramıyor, istediğiniz kelimeyi bulmada zorlanmaya rağmen sohbeti sürdürebiliyorsanız,
  • Hatırlatıcı ya da liste kullanmak yararlı oluyorsa,
  • Ajanda kullanarak hatırlıyorsanız,
  • Kompleks bilgiyi tekrar unutuyorsanız,
  • Çok işiniz varsa, kafanız çok meşgulse, stres ve yorgunluk yaşıyorsanız,
  • Unutunca rahatsızlık hissetmiyorsanız,
  • Öz bakımınız iyi, günlük yaşam aktivitelerinde becerikliyseniz,
  • Yaşlandıkça hatırlamak için daha uzun zaman gerekiyorsa,
  • Ara sıra gözlük, anahtar gibi sık kullandıklarınızı nereye koyduğunuzu unutup sonradan bulabiliyorsanız,
  • Ara sıra tanıdıklarınızın ismini unutuyor ya da kardeşinizin ismi yerine oğlunuzun ismini söylüyorsanız,
  • Ara sıra odaya neden geldiğinizi unutuyorsanız,
  • Tanıdık yerde bir an için hangi yöne gideceğinizde tereddüt yaşıyor ama kaybolmuyorsanız,
  • Muhakeme ve karar verme yetisini koruyorsanız tehlike yok demektir.


İşte şimdi tehlikeli!


  • Çok iyi tanınan kişi ve yer isimlerini, iyi bilinen deneyimleri unutuyorsanız,
  • Bellek kaybına bağlı yaşanan problemleri tanımlama ve hatırlamada sorun yaşıyorsanız,
  • Kelimeleri sürekli unutuyor, yanlış/çarpık kullanıyor, aynı sohbette cümleleri ve hikayeleri tekrar tekrar anlatıyorsanız,
  • Hatırlatıcı ya da liste yapmak yarar sağlamıyorsa,
  • Aynı şeyi tekrar tekrar unutuyorsanız, konu ile ilgili diğer tüm bilgileri unutuyorsanız,
  • Normal günlük rutin, sıra aksıyorsa
  • Savunma, inkar etme, kişilik, davranış, duygu durum değişikliği yaşıyorsanız,
  • Öz bakım azalmışsa; özensiz kirli, lekeli giyim; öğün unutma ile kilo kaybı ya da unutup tekrar yemeyle kilo alma yaşıyorsanız,
  • Zaman olsa da hatırlayamıyorsanız,
  • Sık kullanılanları sık sık unutuyorsanız, nereye koyduğunuzu bulamıyorsanız,
  • Tanımada zorlanıyor, tanıyamama ya da isimleri hatırlayamama, sohbeti sürdürememe gibi sorunlar yaşıyorsanız,
  • Sık sık odaları karıştırıyorsanız,
  • Fatura ödeme, uygun giyinme gibi günlük basit işlerde zorlanıyorsanız,
  • Evde sokakta ve işte tek başına yapabildiğiniz şeyleri yapmakta zorlanıyorsanız, performansta fark edilir azalma, yardıma ihtiyaç durma varsa
  • İyi bilinen yerleri bulmada sorun yaşıyorsanız, kolay kaybolma, oryantasyonda bozulma varsa
  • Yanlış, yetersiz muhakeme, sosyal uygunsuz hareket, yanlış tercihlerde bulunma, problem çözme becerisinde sorun yaşıyorsanız,

Kronik uyku eksikliği, bozukluğu, kaygı, endişe durumu, kullanılan bazı ilaçlar, yetersiz beslenme, sistemik bazı hastalıklar da unutkanlıklara, konsantrasyon güçlüğüne yol açabilir. Altta yatan durumun düzeltilmesi, çoğu zaman bu sorunun giderilmesine yardımcı olur.Hem bu sorunların saptanması, hem de daha ciddi durumların ortaya çıkarılabilmesi için mutlaka profesyonel yardım alın.